3.4

118 19 9
                                    

Young Jae kasadaki müşterilerin siparişlerini hazırlarken göz ucuyla Bayan Park'a baktı. Bugün oldukça garip davranıyordu. Bir sorun olup olmadığını merak etti.

"Buyrun efendim." diyerek hazırladığı kahveleri tepsiyle birlikte müşteriye uzattı. "Teşekkürler." diyerek aldı adam tepsiyi. Müşteriler kasadan uzaklaştıklarında bezi alıp tezgahı silerken kapının açılma sesiyle o tarafa döndü.

Jae Bum.

Öylece kalakalmıştı. Onun burada ne işi vardı?

Jae Bum, onunla göz göze geldiğinde hafifçe gülümsedi ve yavaşça kasaya doğru yürümeye başladı. O sırada Bayan Park onu izliyordu.

Young Jae refleks olarak geri adım attı. Jae Bum bunu fark ettiğinde kasaya birkaç adım kala durdu. "Merhaba, Young Jae."

"M-Merhaba."

"Sadece kahve içmeye geldim. Ve hal hatır sormaya..."

Young Jae, onun bu sakinliğiyle şok olmuştu. Onu ilk tanıdığı zamanlardaki Jae Bum karşısında duruyor gibiydi.

Young Jae gözlerini kırpıştırdı ve hafifçe gülümsedi. "Buyrun efendim, ne içerdiniz?" dedi, Bayan Park'ın izlediğini fark ettiğinde.

"Filitre kahve istiyorum. Yanında da kurabiye."

"Neli kurabiye istersiniz?" diye sordu Young Jae ekranda işlemi yaparken. "Neyi sevdiğimi biliyorsun."

"Fındıklı, tamamdır."

Jae Bum bunun üstüne gülümsedi fakat kendini oldukça mahçup hissediyordu. Onu tamamıyla kaybetmişti ve bu yüzde bin beş yüz onun hatasıydı, bunun farkındaydı. "Mümkünse masaya sen getirir misin?"

"Aslında kasadan sizin almanız... evet, getiririm." dedi ve gülümsedi Young Jae. Jae Bum, başını eğip boş bir masaya doğru yürümeye başladı.

Young Jae, arkasından bir süre baktıktan sonra siparişi hazırlamaya başladı. Bayan Park ise kollarını göğsünde birleştirmiş ve dükkanın köşesinden ikisini izliyordu.

Young Jae, siparişi bitirdikten sonra masaya doğru gitti. Tepsiyi masaya koyduğunda geri çekilecekken Jae Bum onu bileğinden yakaladı. Young Jae ise korkudan hemen bileğini ondan kurtarıp geriye gitti.

Jae Bum, ellerini havaya kaldırdı. "Yemin ederim kötü bir niyetim yoktu. Sadece benimle birlikte birkaç dakika oturmanı isteyecektim."

Young Jae bileğini ovuşturdu ve Bayan Park'a izin ister gibi baktı. Bayan Park, başını bir kere onaylarca salladı.

Young Jae, çekingen bir tavırla karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Uzun süre aralarında sessizlik oldu. Bu gittikçe rahatsız etmeye başlamıştı.

"Tebrikler," dedi Young Jae sessizliği bozmak için.

Jae Bum anlamamışçasına ona baktı. "Ne için?"

"Jin Young." dedi gülümseyerek Young Jae.

"Ah," dedi Jae Bum. Bir süre bir şey söylemedi ve kahvesini yudumladı. "Sağ ol. Biraz garip hissediyorum."

"Nasıl yani?"

"Sana karşı..."

Young Jae eliyle dur işareti yaptı. Rahatsız olmuştu. "Artık onu kapatsak," diye mırıldandı. "beni rahatsız ediyor."

"Ben mi rahatsız ediyorum?" diye sordu Jae Bum. O sırada kurabiyesini ortadan ikiye böldü. Bir parçasını ona uzattı. Young Jae, bir Jae Bum'a bir de kurabiyeye baktı.

"Sence?" diye mırıldanırken kurabiyeye uzandı. Kurabiyeyi tuttuğunda Jae Bum, elini kavradı. Young Jae şokla, elini çekmeye çalıştı fakat Jae Bum izin vermedi.

"Yaptığım her şey için özür dilerim. Biliyorum, beni affetmen kolay olmayacak. Seni asla bırakmak istemedim fakat bunun artık sevgiden çıkıp takıntıya döndüğünü birisi sayesinde fark edebildim. Geceleri artık uyuyamıyorum. Sana yaptıklarım gözümün önünde canlanırken uyku kelimesinin anlamını unutuyor beynim. O kadar pişmanım ki..."

Jae Bum'un samimi duyguları Young Jae'ye ulaştığında ağlamaya başladı. Jae Bum, onun ağladığını görünce zorlukla yutkundu. "Sadece," diye mırıldandı. "Babamın seni, benden daha çok sevmiş olması beni alt üst etti. Onun oğlu olmadığımı duyduğumda, kan beynime sıçradı. Bunu ona soramadan öldürülmesi ise son nokta oldu."

Young Jae'nin gözünden yaş akarken ona şokla baktı. Biliyor muydu?

"Ah tabii, o adamın kardeşim olabilme ihtimali..." diye mırıldanırken güçlü bir şekilde iç çekti. "Bunları kaldıramayıp, kendimden zayıf duran seni pis işlerim için kullandım."

Young Jae sessizce ağlamaya devam ederken dudaklarını birbirine bastırdı. Kendi ellerinin soğuduğunu hissederken Jae Bum'un elinin sıcaklığı tüylerini diken diken etti.

"Young Jae," dedi biraz sertçe. "Beni asla affetmemelisin."

Young Jae, sessizliğini korurken sadece ona bakıyordu. Jae Bum'un yüzü kızarmaya başladığında ağlamak üzere olduğunu anladı Young Jae.

"Jae Bum-ah, ben kinci bir insan değilim." dedi çatallaşmış sesiyle. "Jin Young'un seni mutlu edeceğine eminim."

Jae Bum bir süre durdu. "O adamın, seni mutlu edeceğine emin misin?" diye sordu. "Sonuçta aynı kanı taşıyor olabiliriz."

Young Jae hafifçe gülümsedi. "Aynı kanı taşıyor da olsanız, oldukça farklısınız." dedi ve omuzlarını serbest bıraktı. "Sen bana insanlara güvenmemem gerektiğini öğrettin, o ise istisnaların olabileceğini."

Jae Bum, bir şey söylemeden başını öne eğdi.

"Onun beni mutlu edeceğine eminim. Sadece onun gerçek beni görebildiğini biliyorum."

Jae Bum hafifçe burnunu çekti. "Sanırım buraya kadar, ha?"

Young Jae başıyla onu onayladığında Jae Bum ona bakmadan ayağa kalktı. Young Jae de hemen kalktı ve gitmek üzere olan Jae Bum'un kolunu tuttu. Bu onu garip hissettirmişti.

"Babanın katilini bulacağız." diye fısıldadı Young Jae.

Jae Bum hafifçe ona baktı. "Bunun için de özür dilerim. Katilin Dae Hyun olmadığını başından beri biliyordum."

Young Jae, o an tüm sistemlerinin çöktüğünü hissetti. Öylece kalakaldı. Hareket etmeden orada kaldığında Jae Bum çoktan kapıya doğru hızlı adımlarını atmıştı. Tüm bu yaşadıkları gerçekten de boşunaydı. O an kindar bir insan olmak istedi.

Gözlerini yumup yutkundu. Geriye döndüğünde masada kalan Jae Bum'un telefonunu fark etti. Telefonu ona bugün vermeliydi çünkü uzun süre onu görmek istemiyordu.

Telefonu aldı ve koşar adımlarla kapıya gitti. Dışarı çıktığında onu göremedi. Koşarak sokağa çıktı ve tam köşeği dönecekken birkaç ses duyduğu için durdu.

"Demek o şerefsiz sensin." dedi kadın. Bir süre durdu konuşma. Kadının Bayan Park olduğunu anladı Young Jae.

"Sen de kimsin?" diye sordu Jae Bum. "Bakın hanımefendi, şu an cidden hiç havamda değilim."

"Im. Jae. Bum." dedi sertçe kadın.

Jae Bum kaşlarını çatıp kadına bakmaya devam etti.

"Bir daha asla oğluma yaklaşmayacaksın." derken işaret parmağını Jae Bum'un göğsüne bastırdı. "Eğer seni bir daha görürsem, ona yaptığın her şeyin sana dönmesi için tüm varlığımı ortaya koyarım. Anladın mı beni?"

Young Jae gözlerini kırpıştırdı. Oğlum mu?

"Oğlum derken?" diye sordu Jae Bum.

"Sadece, Yoo Young Jae'den uzak dur."

Young Jae, geriye doğru gitti. Aralarına girip soru sorma cesareti kesinlikle yoktu. Çökmüş hissediyordu ve nefes almak bile zor geliyordu. Hızla arkasını döndü ve dükkana geri girdi. Kapı arkasından çarparken birkaç müşterinin ona baktığını hissetti.

"Oğlum mu?"

6Q99 | DAEJAEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin