Tekrar zil çaldı ve birkaç dakika sonra içeriye "tatlı" denilebilecek bir bayan -öğretmen olmalı- girdi. Gülüşüyle ve giyimiyle gerçekten harika görünüyordu. Ve o an emin oldum.. O, bu okulun en sevilen hocası olmalıydı. Özellikle de erkekler tarafından. Bana ve bir-iki kişiye daha bakıp
"Sanırım aramızda yeniler var" dedi kıkırdayarak. Ve devam etti "Adım Burcu, edebiyat öğretmeniyim.. Evet, tanışmış olduk. Sizin kimler olduğunuzu ise zaman gösterecek." dedi. Off edebiyatçı işte geveliyor diye düşündüm ve sınıftakileri süzmeye başladım. Sınıfta 24 kişinin olduğunu görünce duraksadım. Neden bir sıra fazla koymuşlar ki diye düşünmeye başladım ve kapının çalınması bir oldu. Olamaz!!
Gözlerime inanamıyorum.. Sınıftaki o sıra fazla değildi çünkü o sıra Utku'ya aitti.Özür diledi ve gözleriyle sıra aradı fakat bu çok zor olmadı. Çünkü normal okullarda boş olan sıra en arkayken bizdeki benim önümdü.
Utku sıraya doğru ilerlerken bana göz kırpmayı da ihmal etmedi ve bende o anda afalladım. Ne işi vardı burda? Yoksa benim peşimden mi gelmişti?
Anlamadım. Ve başka bir düşünceye kapıldım.. Neden tam da benim önüm boştu! Yoksa tanımadıkları bir kızın önüne oturmayı kimse istemiyor muydu? Ama diğer yenilerden biri oturabilirdi.. Off yoksa ilk güden sürtük demesinler diye giydiğim kıyafet fazla mı iğrençti?
Kafamda deli sorulaar......
Ben düşüncelerle boğuşurken zil sesiyle irkildim. Zaman ne çabukda geçmişti.. Burcu Hoca yanında getirdiği fakat hiç açmadığı edebiyat kitaplarıyla dışarı çıktı.. Utku ise arkasını döndü ve alaycı bir tavırla
"Naber İmge, bak sen bizi ayırabiliyorsun ama kader izin vermiyor işte" dedi. Bi an duraksadım. Bu kadar rahat olması sinir bozucuydu. Tam ona Bizim ayrılmamızın sebebi ben değilim senin beni aldatman diyecekken bi kız yanıma yaklaştı ve
"Selam, ben Aslı" dedi, oldukça içten gülümsemişti.
"Bende İmge" dedim ve kızın yanıma gelmesine sevinmiştim çünkü hem Utku'nun önüne dönmesini sağlamıştı hem de yalnızlığımı durdurmuştu. Arkamdaki çocuk sıradan kalktığında onun yerine oturdu ve bende ona doğru döndüm.
Aslı bana sorular soruyor, ben ise teredütsüz cevaplıyordum. Onunla konuşmak iyi miydi, kötü müydü bilmiyorum..
"Okulu gezdin mi?" diye sordu. Belli ki beni gezdirmek istiyordu.
"Sınıfı ararken görebildiğim kadarıyla" dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. Çok ani bir şekilde beni kolumdan çekti ve
"İlk önce kantinden başlayalım" dedi.
"Bak her katta kız ve erkek tuvaletleri bulunur. 4 ve 2. katlarda kantin var. İnan sana şuan da labaratuarların yerini söylemeyi çok isterdim ama onları ezberliyecek kadar derslerle alâkam yok" dedi gülümseyerek.. Hayal kırıklığına uğradım. Çünkü onun için sınıfın en çalışkanlarından biridir diye düşünmüştüm.
Tereddütle konuşmaya başladı ve bana, benden daha koyu olmasına rağmen kumrallığını bozmayan, güzelce bi kızı gösterip
"Şu kız" dedi "Okulun orospusu, 12. sınıf ve inan, ona bulaşmak istemessin" dedi.. Benim düşüncelere dalmamla çıkmam bir oldu. Bana bir çocuğu göstermeye çalışıyordu ve
"Ne olursa olsun, bu çocukdan uzak dur. Her şeyi yapar ve başından her türlü olaylar geçmiştir. Ailesiyle yaşamıyor olmasına rağmen durumu gayet iyi ancak başı beladan kurtulmuyor. 11 e gidiyor olmasına rağmen onunla aynı sınıfa düşmemiş olman büyük şans" bunları o kadar çabuk söylemiştiki şoku hâlâ atlatamadım ve
"İyi ama çocuğu hâlâ göremedim" sesim o kadar sitemli çıkmıştı ki..
"İşte, orada" dedi ve.... Yok artık!... Söylediği çocuk benim sabah çarpıştığım ve oldukça yakışıklı bulduğum çocuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
U-KA-LA
RomanceBence her şeyin en kötü yanı onu kaybetmem değildi. Kendimi kaybetmemdi.