3.bölüm

65 11 6
                                    

İki nedenin, iki sebebin ve ya iki insanın arasında kalmaktı hayat ya da kader. Ya biri haklıydı doğruydu ya da biri yalandı yanlıştı. İki insan. İki güvendiğin insan. Yıllarını harcadığın dost ve ailen bildiğin iki insanın arasında kalmak. Yalan yanlış, doğru haklı. İyi ve kötü. Doğru seçim ya da, seçimdi işte hayat. Kader... ne çok şey barındırıyordu. Doğruyu seçiyorduk, kaderimiz oluyordu. Yanlışı seçiyorduk yine kaderimiz oluyordu. Kaderin anlamı bu muydu? Kader buna mı deniyordu? Kader. İki hece, beş harflerden oluşuyordu. Ama anlamı o kadar büyüktü ki, herşey ama herşey kaderimizden ibaretti. En ufak bir seçim bile.

Gün geceden, gece gündüzden oluşuyordu. Su yağmurdan, yağmurda bulutların bir araya gelmesiyle oluşuyordu. Neden hep akşam oluyor? Ya da neden hep güneş doğuyor? Yıldızlar uçuşur pencereme her gece. Güneşler girer perdemin açık kalan yerlerinden. Yani zaman akıp gidiyordu bu şekilde...

Sinema dev erkanın perdesinde oynayan insanlar. Doğruyu yanlışı anlatan insanlar. Aşkı sevmeyi anlatan insanlar.

Bir kalemi kırarsan elinle; kamçısı eline batar, elini kanatır. Canını çok yakar, acıtır. Aynaya baktığında kendi yansımanı görürsün. Ya o yansıyan kişi sen değilsen sana öyle geliyorsa. Ya da bir insan normal kişiliklere sahip sakin durgun normal güzellikte olan bir insana nasıl ölümüne seviyorsa. Onsuz bir hayat istemiyorsa... Böyle bir aşk. Böyle bir sevda. Böyle bir tutku... Nasıl oluyor?

Biliyorum. Hayat bu, neye nasıl güveneceğimizi, nereden nasıl bileceğiz? Ağlıyorum. Dinmek bilmiyor acım, bazen neye ağladığımı bile unutuyorum. Canım yanıyor. Kalbim sızlıyor. Ağlıyorum...

Gülüşlerim yüzümde soluyor artık, canım yanıyor, yıkılıyorum. Ölüyorum. Ölüyorum ve bundan hiç kimsenin haberi olmuyor, belki de bilmek istemiyorlar. Hayattan, insanlardan uzak; gözden uzak. Gittikçe gidiyorum. Ama hiç kimse bilmiyor.

**************

Dört yıl önce;

Gözyaşlarım bitip tükenmişti. Ben tükenmiştim. Kalbim artık, sadece atma görevi üstleniyordu. Hissedemiyordum artık hiç bir duyguyu, ufak bir tebessümde bile dudağımın kenarları ağrıyordu. Can acısı böyle bir şey miydi? Kalbim artık neden hiç bir duyguyu kaldırmıyordu? Neden artık sadece susmak geliyordu içimden. Susmak. Ölmek gibiydi aslında. Bende artık ölüyordum galiba. Bitmek bilmiyordu, içimdeki yangın... Bitmiyordu.

Her şey susmuştu artık. İçimdeki acı susmuştu. Kalbim susmuştu. Beynimde yankılanan korkular susmuştu. Ben susmuştum... Belki de artık susmak istemiştim. Sadece susmak. O yüzden susacaktım. Susacak ve hiç konuşmayacak.

Peki, susmamın nedeni neydi? Annemin ameliyatta olması mıydı? Babamın çökmüş olması mıydı? Ya da bencillik edip sadece kendim için mi susmuştum? Hayır! Konuşacaktım. Annem uyanacak ve yanına gidecektim. Yine sohbet edip gülecektik birbirimize, babamla uğraşacaktık, annemle beraber. Konuşacaktım.

Şunda yere çökmüş, bacaklarımı kendime çekmiş oturuyordum. Babam ise karşımdaki banklardan birisinde oturuyordu. Çarpıştığımız ailenin oğlu buradaydı. Babasının işi varmış o da öğleden sonra gelecekmiş. Ameliyat geceden beri devam ediyordu. Saat sabah altı civarıydı. Bu ameliyat neden bu kadar uzun sürmüştü, bilmiyordum. Sadece sabırsızlıkla çıkmalarını bekliyorduk.

O çocukla konuştuğumuzdan beri benimle konuşmuyordu. Sadece orada oturmuş sürekli bana bakıyordu. Durgundu, durgunduk. Yorgunduk, yemek yememiştik, öylece bekliyorduk. Hoş, yemek olsa bile yiyecek durumda değildik. Hiç birimiz açlığı düşünmüyorduk çünkü. O sıra da annem ameliyattayken babamı bir odaya almışlardı. Başındaki yaraya pansuman yapmışlardı. Üstümdeki kıyafetlere baktım. Annemin kanı vardı üstümde, babamın kanı vardı üstümde, hayatımın kanı vardı üstümde... Bedenim o kanın içinde titriyordu. Donuyordu. O kanları görünce daha kötü oluyordu.

Sessizliğin HıçkırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin