Yağmurda olan bakışlarımı indirdim yavaşça, mezarlığa. Yağmur benim yapamadığımı yapıyordu şuan. Hoyratça ve delice yağıyordu. Sanki içimdeki hisleri yağmur ortaya çıkarıyordu. Sanki benim dilimdi yağmur, benim yerime bağırıyor benim yerime ağlıyor, benim yerime esip gürlüyordu. O benim sesimdi. Özümde korkuya sığınmak, korkuyla ağlayıp korkuyla yıpranmak ne kadar kolay olabilirdi ki? Konuşmak, çırpınmaktan daha acınasıydı sanki. Ama ben hâlâ hangisinin benim için önemli olduğunu çözemiyordum.
Soğuk rüzgarla savrulan saçlarım, arkadan gelip, yüzüme çarpmasına neden olmuştu. Yorgunluk bedenimi işgal ediyordu. Hiçsizlik her yanımdaydı. Ne tarafa baksam bir kara bulut misali yağmuru akıtmak için hazırdı. Boğazıma oturan yumruyu çözmek için yutkunduğumda, benden gitmemeye kararlı gibiydi. Ağlamak diye birşey kalmazken lugatımda; bir damla yaş düşmüyordu artık gözlerimden. Boşluğa bakıp yok olmaktan beter bir haldeydi. Ölüpte dirilmek gibiydi.
Karşımda annemin mezarına, toprak atan babama bakıyordum. Gözlerinde hâlâ yaşlar dökülüyor ve beni bin parçaya ayırıyordu. Gözlerinde ışık görmeyi beklerken ne ben beklediğimi alacak gibi görünüyordum ne de babam bunun için çabalayacakmış gibi görünüyordu. Aslında annem mezarın altında uyurken, sonsuzluğa elini uzatırken... Babam ise bu hayatta gözlerini kapatmıştı. Annemle babamın üzerine dökülüyordu sanki o yağmur kokan topraklar. Bedenime saldıran ve akmak için yer arayan gözlerime, durmalarını emrettim. Onları kendim gibi susturdum; peki nereye kadar susacaktı, biri şuan bana dokunsa sel gibi akacaktı biliyordum. Ama bekliyordum. Belki de o zayıf halime kim dokunacak bekliyordum. Acımı taşıyacak o savaşçıyı bekliyordum. Ama ne gelen oldu ne de bana elini uzatıp acımı saracak bir dostum vardı. Benim artık babamdan başka kimsem yoktu.
Buraya gelmeyi hiç istememiştim, hâlâ da istemiyordum ama kolumdan tutulup buraya getirilmiştim. Ve şuan da annemin mezarının başındaydım. Başımda siyah bir eşarp, siyah pantolon ve siyah kazağım vardı. Yağmur yağıyordu. Ağlamıyordum bu sefer ama bu defa yağmur ağlıyordu sanki benim yerime.
Adamın birisi babamın elinden küreği alırken, bunlara sadece uzaktan şahit oluyordum. Babamla gözlerimiz kesişti. Boştu bakışları tıpkı benim ki gibi. Kanım donmuştu. Kendi gözlerimi onun gözlerin de görür gibi olmuştum. Tenim soğuktan mı yoksa babamın bakışlarından mı bilmiyorum? Ürpermişti. Bedenimin yavaş yavaş üşümeye başladığını hissedince derin bir nefes çektim içime. Bunu yaptığım an gözlerim kapanmıştı. Yanımda duran birini hissettim. Kim olduğuna bakmadım; biliyordum ki O'ydu. Nefesim bir an kesilir gibi oldu, gözlerimi açıp sadece mezara odakladım. Bana baktığını hissediyordum. Ne git demek geldi içimden, ne de yaramı sar demek. Oysa belki işe yarayabilirdi birine sığınmak, ona tutunup destek olmasını beklemek. Ne kadar zormuş, bu acıyı yaşamak. Ne acıymış bu? Bir anneyi kaybetmek, herşeyini kaybetmekmiş. Gözlerim eskileri sürekli tekrar ederken, bunu annemin mezarına bakarak yapmam ne kadar ironik ne kadar can alıcıydı. Mezarda yatan annemdi ama bunu kabullenmek o kadar zordu ki. Ne tepki vermem gerek bunu bile kestiremiyordum.
Durgunlaşmıştım şu son günlerde. Eskisi gibi ne ağlıyordum, ne bağırıyordum. Bugün ise daha bir hissizdim. Bana bakan bir çok kişinin gözlerini yakalamıştım. Kim bilir belki de, ne düşündüğümü merak ediyorlardı. Biride gelip bana başın sağolsun dememişti. Demelerini de istemiyordum zaten.
Yanımdan gelen öksürük sesiyle, yüzüne baktım. Hiçbir tepki vermezken gözlerimiz birbirine değdi bir kaç saniyeliğine. Tepki vermedim. Başımı çevirdim yine.
Hüzün gölgesi bir bulut misali üzerime çökmüştü. Yıprandığımı hissettiğim günden beri, gittikçe çöktüğümü biliyordum. Gözlerimdeki mor halkalar hâlâ benimleydi. Yağmur tüm şiddetiyle yağarken, insanlar babama baş sağlıyı dileyip yavaşça uzaklaşıyordı. Gitmelerini istiyordum zaten, onları gördükçe, annemin ölümüne daha fazla hapis oluyordum. Ellerimin titremesiyle, o toğrağa dokunma isteğim gittikçe artıyordu, o ıslaklığı hissetmek için çırpınıyordu. Bedenim yığılacak gibiydi ama inat eder gibi tutuyordum kendimi. Oraya baktığım her saniye gözlerim acıyla yanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Hıçkırıkları
Teen FictionGömülü anıların tekrar ortaya çıkmasıyla parçalanan kalpler. Histerik sızının damarlarından akan kayıplığın, yok oluşuyla parçalanan küçük kız ve büyümüş olan o küçük kız. **** "Kimsin sen?" Dedim işaret dilini kullanarak. Yüzüme ifadesiz gözleriyle...