Yıllar, ayları... Aylar, haftaları... Haftlar, günleri... Günler, saatleri... Saatler, saliseleri kovalamıştı. Yıl geçmişti. Ama hergün, her saat benden bir şey götürmüştü, uzaklaştırmıştı. Tenine, kokusuna, ruhuna, gülümsemesine hasret kalmıştım. Yokluğuyla kavrulmuştum. Can yakmıştı, canımı yakmıştı. Ağlatmıştı kimi zaman, üzdürmüştü yokluğunda, sövdürmüştü kaderine, öldürmüştü kimsesizliği... yok olmuştu, yok olmuştum.
Dört yıl. Dört yıl benim için ölümdü. Bitmekti. Kül olmaktı. Cehenneme gitmeden cehennemi yaşamaktı. Cennetsiz kalmaktı. Bahçemin solmasıydı. Herşey oldu. Ama giden bana acıyarak geri dönmedi. Yok olduğumu gördü ama, geri dönmedi.
Her gece, her gece ellerimi açıp allah'a duâ ettim. Her gece onu geri istedim. Her gece ağladım. Çığlık attım. Hiçbirini duymadı. Olmayacak bir duâ için avuç açtım. Yalvardım. Olmadı. Gelmedi. Bir ses vermedi. İnsan rüyalarında da mı görmezdi? Görmemiştim, görmedim. Özledim. Ama bir kere bile rüyalarıma gelmiyordu. Konuşamamak; birine bile sesini duyurarak konuşamamak, seslice ağlayamamak, bir dağın tepesine çıkıp, anne dön artık diyememek, işte en kötüsü de buydu.
Susup sadece dinlemek aslında iyiydi.Susmak benim için bazı şeyleri taze tutuyordu. Acılarımı, yaşadıklarımı, hüzünlerimi taze tutuyordu.
********
Dört yıl önce;Kapım tıklatıldı. Ama kafamı kaldırıp bakmadım. Kapıya vuran kişi, içeriye yavaşça girdi. Gelen kişiye göz ucuyla baktım. Gelen kişi oydu. Gözlerim tekrardan aynı yere, tavana bakmaya devam etti. 'Git' demek gelse de içimden hiç birşey söyleyemedim. Bekledim. Geldi yanımda ki sandelye ye oturdu. Uzun süre bana baktı. Diyecek birşeyleri var gibiydi. Ama nerden başlayacağını bilmiyor gibiydi.
" Biliyor musun? Hayatta sadece sevdiklerini kaybetmezsin." Derin bir nefes aldım. Tavana bakmaya devam ettim. Oda da sadece ben ve onun nefes alışımız duyuluyordu. Sessizlik, hakimiyet kurmuştu. " Kalbini de kaybedersin; hayatını kaybedersin, hislerini, yüzünden eksik olmayan gülümsemelerini kaybedersin." Gözümden düşen bir damla hüzün yanağımdan yastığıma düştü. Zor olan sahiden neydi? Sevdiğini mi kaybetmekti yoksa hislerini mi? Sanırım hepsiydi.
"Bırakma kendini; savaş, yenilme. Yenilgiyi kabul etme," yüzüme baktı dikkatlice, "Bu dediklerimi gerçek yapma. Hiçbiri gerçek olmasın. İzin verme."
Yüzüne baktım. Gözlerinde öfke ve hüzün vardı. Yorgun gibiydi. Bulutlu bakıyordu bana. Gözleri yağan yağmurda çakan şimşekler gibiydi.
Gözlerine bakınca kendimi gördüm. Orada ben vardım. Umutlarımın yıkılmışlığı vardı. Kalbimin titrek atışları vardı. Biz bu çocukla aynıydık, herşeyimiz aynıydı. Hemde herşey aynıydı. Aslında beni anlayan tek kişide oydu.
"Konuş, suskunluğa hapis olma." Gözleri, ben gibiydi. "Birşeyler söyle!" bağırışları ben gibiydi. " Susma artık dök içini!" Ruhu, ben gibiydi. Beni anlıyor, beni kurtarmak için savaşıyor gibiydi. "Babana yapma bunu." Cılız bir ses, yorgunluğun ve yitirmişliğin hissizliği gibiydi. Her acı ben gibiydi.
" Neden bunu yapıyorsun?" Baktım sadece gözlerine, gözleri yaşarmıştı. Sahi, ne içindi bu suskunluğum? Nedendi? Ne içindi? Cevabı netti. Belliydi.
" Susarak ne geçecek eline?" Herşey demek istedim o an. Herşey. Dünyadan kurtuluyorum. Anılarıma sarılıyorum.
Sanki yanımdaymışta bana yine hikayelerini anlatıyor gibiydi. Bende sadece annemi duyabilmek için susuyordum.
" Peki."
![](https://img.wattpad.com/cover/126116905-288-k894577.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Hıçkırıkları
Roman pour AdolescentsGömülü anıların tekrar ortaya çıkmasıyla parçalanan kalpler. Histerik sızının damarlarından akan kayıplığın, yok oluşuyla parçalanan küçük kız ve büyümüş olan o küçük kız. **** "Kimsin sen?" Dedim işaret dilini kullanarak. Yüzüme ifadesiz gözleriyle...