Oysa büyümüştüm ben.
Büyümüş ve güçlenmiştim.
Büyümüş ve akıllanmıştım.
Büyümüş ve olgunlaşmıştım...
Büyümüş ve ne olmuştum? Daha ne olmuş olabilirdim? Büyümüş ve ne yapmış, ne olmuş, kim olmuş olabilirdim? Kimsesizlikten başka... Hiçsizlikten başka... Ben artık bir hiçtim bu insanların içinde. Aslında vardım ama yoktum orada. Beden olarak vardım ama aklım... Kimdeydi? Neredeydi?
Yorgunluk bedenime, ruhuma işlemişken çıkarıp atamıyordum. Gözlerimi kapattığım anda nerdeydim, biliyordum. Nefes aldığımda kimin kokusunu almak istediğimi biliyordum. Burnumdan ruhama akan kokuyu, neden unutmak istemediğimi biliyordum.
Aslında her insan gibiydim bende, onu aklımdan çıkarmak için ben değilde unutmamı isteyen ve bunun için çabalayan insanlar vardı. O kişilerden biri Emir Kaya'ydı. Diğeri ise doktorumdu. Nedenini bilmediğim şekilde insanlar bir şekilde benim iyiliğimi istiyorlardı.
Karşımda olan boğazın kokukusunu içime çektim. Ama ben kimseden bir iyilik beklemiyordum. Ben kimseden hiçbir şey beklemiyordum ki. Ama işte, ne ben o insanlardan kaçabiliyordum, ne de yaptıklarından. Ne iyiliklerinden, ne de kötülüklerden.
Yanımda birini hissedince kafamı kaldırdım. Yanımda oturan bayan bana şirince gülümseyip, yüzünde mahçup bir ifade oluştu.
"Çok özür dilerim, sizi rahatsız ediyorsam. Bir adres soracaktım?" Yüzüme bakıp bir nefes çekti içine. Cevap vermemi beklemeden konuşmaya başladı. Çatılı kaşlarım ve kısık gözlerimle kadına bakamaya başladım. " Bu yakınlarda bir park varmış," derin nefes aldı.
"Buraya yabancıyım acaba oraya nasıl gidebilirim?" Oysa bilseydi konuşamadığımı. Gelip bana sorar mıydı ki? Gözlerimde oluşan boşluk, kalbimi kanatıyordu. Belki de birilerinin canını yakıyordu. Ama bu maske artık yüzüme yapışmıştı. Yeri geldiğinde gülen, yeri geldiğinde ise boş maskemi takan ben, o maskeden, acılarımdan, yaralarımdan kurtulamayacağımın kanıtıydı. Kim bilir, belki de kurtulmak istemiyordum.
Ellerimi kaldırarak konuşamadığımı ufak işaretlerle anlayabileceği şekilde açıkladım. Yüzüne düşen hüzün kalbimi paramparça etmişti. Hemen yüz ifadesini değiştirip, mahçup olan ifadesine tekrar büründü. Oysa ki ben zaten görmüştüm. O nefret ettiğim ifadeden. Alışıyordum galiba artık. Umursamıyor gibiydim sanırım. Tepkisiz kaldım. Kadında olan bakışlarım hâlâ değişmedi, hala boş bakıyordum. Belki de kalkıp gitmesini bekliyordum. Kadın sanki aklımı okumuş gibi hemen ayağa kalktı.
"Ben özür dilerim, yani üzgünüm. Yani adresi bilmediğiniz için üzgünüm." Kadın açıklama yaparken renkten renge girmişti. Ben O'nu anlıyordum. Nereden bilsin ki konuşamadığımı? Nereden bilsin ki bu hale nasıl geldiğimi? Boş gözlerim yanımda ki kadında gezindi bir süre. Orta yaşlarda bir kadındı, bu yaşında bile güzel ve alımlı bir kadındı. Gözleri... Görmek istemediğim acıma duygusunu saklamaya çalışan gözleri. Evet ben artık takmıyordum bana acıyarak bakanları. Ama içimde oluşan o burukluğuda kapatamıyordum. Ne kadar çabalasamda o kadar faydasızdı. İçimde bir ukte olarak kalacaktı. Emindim.
Ayağa kalktım. Elime defterimi alıp, birşeyler yazdım.
"Önemli değil, gerilmeyin lütfen. " Gözleri kağıda baktı uzunca. Neredeyse ağlayacak duruma gelen kadına gülümsedim, kendine gelebilmesi için. Bilsin ki ben mutluydum böyle. Yaşayıp gidiyordum.Tekrar kafamı kağıda çevirdim. Temiz bir sayfa açıp, aradığı parkı tarif ettim. Kâğıdı koparıp yanımdaki bayana uzattım. Önce okudu sonra bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Hıçkırıkları
Teen FictionGömülü anıların tekrar ortaya çıkmasıyla parçalanan kalpler. Histerik sızının damarlarından akan kayıplığın, yok oluşuyla parçalanan küçük kız ve büyümüş olan o küçük kız. **** "Kimsin sen?" Dedim işaret dilini kullanarak. Yüzüme ifadesiz gözleriyle...