Her canlı kendisi için yaşar, kendi için ölür. Aksi iddia bile edilemezdi.
Ölüm istene de verilmezdi. İstemeyen karşılardı ölümü.
Emir beni salondaki koltuklardan birine bıraktığında, İmran'da mutfaktan elinde süpürgelerle çıkıyordu. Yerdeki kırılmış parçaları süpürmeye başlamıştı. Emir bana eğilmeyi bırakıp, İmran'a döndü. Yaptıklarını görünce yanına gitti ve elindekilerini alıp, kolunu İmran'ın üstüne koyup iteledi.
"Çekil kızım, bir yerini keseceksin şimdi."
"Sana ne be, odun kafa. Ben hallediyorum işte ver şunu." Deyip kızgın tonda hem çemkirmiş, hemde elindekilerini almak için Emir'e uzanmıştı. Emir sabır dilenircesine kafasını yukarıya kaldırdı.
"Siz ikiniz neden bu kadar salaksınız, anlamıyorum." Dedi sesi çok sertti. Bu haline İmran çok şaşırıyordu. Ama ben çoktan bu hallerini biliyordum. Afak'ı görmek ona iyi gelmiyordu. Elindeki fırçayla, yeri süpürdü ve uzun küreği de önüne tutarak içine doldurdu cam kırıklarını.
"Geç otur, beni sinirlendirme."
"Senden izin alacak değilim, Emir. Hem ne bu tavırların? İçine dağ ayısı mı kaçtı?" Sinirlendiğini belli ediyordu İmran, bense sessizce olanları izliyordum.
"İmran." Dedi azarlar tonda.
"Ne?!" Diye bağırdı O da yüzüne doğru. Bunların sinirlenmeleri bana şuan çok tatlı geliyordu. Yüzümde hafif olan gülümsemeyi onlar görmeden sildim. Bana kızma ihtimalleri vardı.
"Bağırma kızım, o cırtlak sesinle."
İmran gözlerini pörtleterek yüzüne baktı Emir'in. Emir ise alttan alttan sırıtıyordu. "Sen benim güzel sesime cırtlak mı dedin? Kas kafalı."
Elimi dudaklarıma götürüp gülümseyen yüzümü saklamaya çalıştım. Babam neredeydi acaba? Eminim burada olsaydı kavgalarını büyük bir zevkle izlerdi.
"O sesinle şarkı söylerken de duydum seni. Karga gibisin." İmran çıldıran yüzüyle burnundan solurken, Emir elinin birini cebine sokup diğer elinede süpürge küreği tutuyordu. Gülümsemesini daha da büyüttü. Ama bu onunla dalga geçen bir gülümseme değildi. Aksine neşesi yerine gelmişti.
Acaba Emir sigara izmaritini görmüş müydü? Eğilip daha dikkatli baktım. Orada yoktu ve sanırım biz gelmeden burayı süpürmek isteyen İmran onu çöpe atmıştı. Bu konunun açılmaması ise beni çok mutlu etmişti. Eğer görseydi yalan söylediğimi anlardı Emir.
"Bana bak çocuk, sen çok oluyorsun." Dedi ama bu defa da o sırıtmaya başladı. "Bende senin kaslarını gördüm. Hiçbir boka benzemiyor. Daha kaslılarını da gördüm. Kasım var diye hava atıp duruyorsun ya hani bence artık atma."
Emir'in kaşları çatılırken, tek kaşını kaldırdı. "Kaç tane kas gördüyse..." Dedi İmran'a gözlerini devirirken. Sesi oldukça umursamaz gibi çıkmıştı ve kendinide öyle göstermek için çabalıyordu.
"Emin ol hiç bilemezsin." İmran'da onu sinir etttiğini farketmiş gibi o da rahatça bir elini cebine sıkıştırmıştı. O sırada ise Emir ellerini cebinden çıkarmıştı. Diğer eliyle tuttuğu şeyleri ise sıkıca kavramıştı.
"Ne diyorsun sen, daha senin sevgilin bile olmadı." İmran tatlı tatlı gülümseyip, Emir'e son kez bakıp bana yaklaştı ve yanıma oturdu.
"Çiğdem, geçen bir çocukla tanıştım. Görmeliydin kaslar o biçim, çocuk ise bir içimdi." Yüzünde aptal bir sırıtmayla aklına gelenle kıkırdadı. Bende gülümseyip çaktırmadan Emir'e baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Hıçkırıkları
Genç KurguGömülü anıların tekrar ortaya çıkmasıyla parçalanan kalpler. Histerik sızının damarlarından akan kayıplığın, yok oluşuyla parçalanan küçük kız ve büyümüş olan o küçük kız. **** "Kimsin sen?" Dedim işaret dilini kullanarak. Yüzüme ifadesiz gözleriyle...