11.bölüm

25 11 6
                                    

Elimde kalan nefret, benden kaçmak için çabalamıyordu artık. Aksine yanımdaydı. Benimle savaşıp benimle gömülüyordu toprağın altına. Gözlerim ifadesizliğe kucak açtı. İfadesizlik bir acıyı bile istemezken gözlerimde, ben kararsızlıkla boğuluyordum. İçimde bir yerlerin sızladığının bilincindeydim. Ölüm oku kalbimdeyken, sırtıma saplanacağı o günü bekliyordum. Beklemek sıkıcı olsada benim hayatımın dönüm noktası olmamış mıydı?

Ayağımın bağının çözüldüğünü hissettiğim anda banka doğru yaklaştım. Duvardan destek alıp biraz durdum. Aşağıya baktım. Yerlere hızlıca düşen yağmurlar sanki yeri dövüyordu. Yere vuran yağmurlar asfaltta büyük küçük delikler oluşturuyordu. Yerin bile canı yanıyordu. Boşluk bedenimi sardı. Elimi duvardan çekip çöktüm. Sokak kaldırımda bulunan banka bıraktım kendimi. Gözlerim yavaşça kapandı. Sırtımı yavaşça yasladım. Yalnızlık, bedenimi, kalbimi, yüreğimi talan ediyordu. Izdırap içinde yaşayan bedenim sessizliğin sesinde bile boğuluyordu. Telefonumuna takılı olan kulaklıktan kulağıma sızan şarkı bana eşlik ediyordu. Slow şarkı, kalbimi yerle bir ediyordu. Kulağım duyduğu her kelimeyi hazmetmeye çalışıyordu.

Yalnızlığa elbet alışır bedenim.Yalnızlıkla belki de başa çıkabilirim. Çok zor gelse bile yaşar öğrenirim. Sensizlik benim canımı acıtan.

Ne güzel anlatmış Candan Erçetin yalnızlığı, sensizliği. Kulağımdakini çıkardım. Derin nefes aldım.

Bazen o kadar hissizleşiyordum ki karanlıkta bile en dibi görüyordum. Nefes almak bile iğrenç geliyordu. Az önce yürüdüğüm bu karanlık ve ıssız sokakta kim olduğumu unutmak istiyordum. Kaldırımda otururken bile susup izlemek istiyordum yerdeki ezilen taşları. Sokak lambası gezdiğim yerleri aydınlatırken, kalbimide aydınlatmasını bekliyordum. O ışık bile sönük kalıyordu.

Karanlık beni en dibe çektiğinde hissizleşen bedenim seyirciydi. Ruhum acıyla bağırıyordu. Dilim suskundu. Uzunca bir ömür vardı belki önümde ama ben sustuğum sürece o uzun süre bile tükenebilirdi. Gölgem yere yansıdığı sırada gölgeme baktım uzun süre. Gölgemin bile omuzları düşüktü. Boşluğa düşmüştüm. Boşluk beni ele geçirirken canımı yakmaya and içmiş gibiydi. Karanlık benimle birlikte zifiri oluyordu. İliklerime kadar kararmış ruhum: çürüyordu.

Kendimi artık çok yorgun hissediyordum. Sanki ölmüşüm ama toprak atılmayı unutulmuş, bir köşe de bırakılmış gibi hissediyordum. Annemi kaybettiğimden beri böyle düşünmediğimi farkettim. Annem öldüğünden beri tam dört yıldır atlatmaya çalışıyordum. O'nu çok özlüyordum. O'nun güven veren kollarını, kokusunu,herşeyini özlüyordum. Biliyordum artık geri gelmeyeceğini, yine bana 'kızım' diyemeyeceğini... Ama yine de O'nun hayaliyle yaşamayı seviyordum. Şimdi ise babamla aramızdaki buzlar yavaş yavaş eritmeye başlamıştık. Belki gittikçe iyi olurduk bilmiyordum. Ama artık bana karşı, geçmişte bir yerlerde bıraktığı o umut kırıntılarının tekrar canlandığını hissediyordum.

Ölümü düşündükçe hâlâ tüylerimin ürperdiğini biliyordum. Ölüm her acıdan daha büyüktü.Hayat ne kadar acımasız olur olsun, insanlar ne kadar kötü olursa olsun... Hiçbir şey ölümden daha acımasız daha kötü olamazdı. Hiçbir şey annesiz, babasız olmazdı, olamazdı. Derin bir nefes çektim içime, ama o nefesi hissedemeyecek kadar korkak, boğulacak kadar halsiz bir insandım. Canımın acısı gün be gün artıyordu. Bazen o kadar çok öfkeleniyordum ki, canım acısın diye kendimi parçalıyordum. Kendimi kırıyordum.

Vahşi hayvanlar gibi saldıracak yer aramıyordum belki ama bu saldırmayacağım anlamına da gelmiyordu. Belki doğru zamanı bekliyordum, belki de sabır ediyordum. Sabır taşının çatlamısına az bir vakit kalmıştı. Doğru zaman ise hiç gelmeyecekti. Gözlerim kapanırken yazdığım bir şiir canlandı gözümde. Burukça gülümsedim.

Sessizliğin HıçkırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin