İki rüya görmüştüm birbirine bağlı ama birbirinden farklı iki rüya. Biri her zamanki gibi yerde uzanıp ve uçurumun dibine benzeyen bir boşlukta boş gözler eşliğinde, kımıldıyamadığım ama her şekilde o anın şokundan çıkamadığım rüyaydı. Diğeri ise annemle babamın konuşmasına şahit olduğum rüyaydı. İkisini yan yana görmemiştim uzun zamandır ve rüyamda gördüğüm şey ise ikiside birbirinden uzaktı.
İkisi yanyanaydı ama uzaklardı rüyamda.
Susadığımı hissettiren damağımı ve dudaklarımı dilimle ıslattım. Başımın hafif ağrıdığını hissediyordum. Rüyanın etkisinden çıkamayınca kendimi mezarın önüne atmıştım. Saatlerce orada oturmuş ve yeni bir çocukla tanışmıştım.
Saatlerdir uzandığım ve uzun süredir düşünmekten çatlayan başımla beraber yataktan başımı kaldırdım ve ayaklarımı pamuklu kilimime uzattım. Ayaklarımın çıplak olduğunu algılayınca buraya uzanmadan önce çıkardığımı hatırladım. Ayak uçlarım buz gibi olmalıydı. Başımı çevirip komodinin üstüne baktım.
17:40
Hava yakında kararmaya başlayacaktı.
Boşlukta olan zihnim beynimi kemirmeye ise devam ediyordu.
Yaşıyor olabilir mi?
Saçmalıyordum. Yaşaması mümkün değildi.
Peki bu rüyalar, normal mi geliyor sana?
Acı çektiğimden görüyordum böyle şeyler. Hâlâ alışamadığımdan. İyileşemediğimden.
Uzun zamandır rüyalarımı düşünmemeye aptalca şeylere sevinmemek için anlamda çıkarmıyordum. Ama normal olmadığını bende biliyordum. İlaçlarımı içmiyordum, doktora gitmiyordum, kimseyi dinlemiyordum...
Ayağa kalkıp masama doğru ilerledim. Tozlanmış bardağa ve bitmiş sürahiyeye baktım. Derin bir nefes alıp, tavana bakışlarımı çevirdim. Şimdi aşağıya mı inmem gerekiyordu?
Uzun bi soluk alıp, şiddetle bıraktım. Hayallerimle burada iyiydim.
İyi değilsin.
Çıplak ayaklarımı umursamadan sürahi ve bardağı da alıp odadan dışarı çıktım. Bazen uzun adımlar bazen kısa adımlarla yürümeye devam ettim.
Ağlayan çocuk aklımdan hiç çıkmıyordu. Yağmurda sırılsıklam olmuştu, acaba hastalanmış mıydı? Evleri de iyi değildi. Nasıl ısnıyorlardı? Güneş görüyor muydu evleri? Ve en önemlisi hâlâ ağlıyor muydu?
İyi değilsin.
Kes şunu! İyiydim. Adımlarım iyiydi. Ben iyiydim.
Sakin olmaya çalışıp yürümeye devam ettim. Merdivenlere yaklaşıp trapzana tutunarak küçük adımlarla inmeye başladım.
Başım çatlıyordu, ağrı kesici de içmeliydim sanırım. Mutfağa girdiğimde elimdekileri tezgaha bıraktım ve hafif yerin soğukluğu da çıplak ayaklarımı üşütmüştü. Boş sürahiyi tezgaha bırakıp kenarda dolu olan sürahiye uzanıp tezgahta kendime doğru sürükledim. Temiz bir bardak almak içinde üst dolaplarda olan ve yeri hiç değişmemiş bardaklardan bir tane aldım.
"Ne zamana kadar o odada yaşamaya devam edeceksin?"
Aniden gelen sesle bir an yerimden sıçrasamda dönüp kim olduğuna bakmadım. Afak'a bakmadım ve dolaba yönelip her zamanki olan çikolatalarımdan iki tane aldım. Uzun süredir yemiyordum.
Sorusuna cevap vermedim ve yüzüne de bakmadım. O artık tanıdığım Afak değildi. İntikam için tutuşan biriydi. Hem burada ne işi vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Hıçkırıkları
Teen FictionGömülü anıların tekrar ortaya çıkmasıyla parçalanan kalpler. Histerik sızının damarlarından akan kayıplığın, yok oluşuyla parçalanan küçük kız ve büyümüş olan o küçük kız. **** "Kimsin sen?" Dedim işaret dilini kullanarak. Yüzüme ifadesiz gözleriyle...