15.bölüm

30 11 2
                                    

Esiri olduğum yalnızlığın kalbime dokunması gibiydi. Esir.

İnsanlar durgunluğuna esir oluyordu. Sevdiğinin kalbine esir oluyordu, gözlerine esir oluyordu. Acılarına, korkularına, vicdanına, hayatına... bir damla gözyaşına esir oluyordu. Esir olduğu şey ne kadar büyükse, içindeki her şeyi, kurşunun saplandığı yeri bin parçaya ayırıyordu. Beni bir kurşun gibi parçalayan şey ise, hislerimin yüzüme bir tokat misali çarpıp, anıları gözüme sokmasıydı. İki dakika boş otursam, gözlerime dolan anılarım sanki bir tiyatro gibi oynuyordu.

Kulaklarıma tırmanan rüzgarın hışırtısı, saçlarımı savurdu. Aşinası olduğum uğultu beynimde yankı buldu. Kollarımı bedenime sardım ve gözlerimi yavaşça karşımdaki bahçede gezdirdim. Uyku bedenimi terk etmiş ben ise sıkılıp, hava almak için bahçeye çıkmıştım. Bir deniz gibi sakindim, şimdi. Oysa bu gece hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Vâd edilen hayallerim sanki gözümde canlanmış ve ben eskiden kurduğum hayalleri sanki, biri gerçekleştirecekmiş gibi öylece zihnimi turluyordum. Gözlerim kısıldı. Düşündüğüm şeyle ve hafifçe aralanmış dudaklarımla kendime hayret ettim. Ben ne düşünüyordum böyle? Zihnimdekileri buruşturup, hayal çöplüğüme geri dönülmeyecek şekilde attım.

Sessiz sokakta, arada köpek sesleri geliyor, o sesle birleşip kediler miyavlıyordu. Onun dışında rüzgarın şiddetiyle yapraklar sallanıyor, hışırtıları kulaklarıma doluyordu. Derin bir nefes aldım. Bu mahalle sanki ruhumu okşuyordu, öyle ki içinde kayboluyor gibiydim. İçimde tarifsiz bir kıpırtı vardı.

Gözlerimle rengarenk çiçeklere bakıyordum. Sahidende çok güzellerdi. Adlarını bilmediğim çiçekler garip bir şekilde uyumlu görünüyorlardı. Sokak lambasının vurduğu bahçenin içinde gizlendiği herşey daha netti.

"Uyumadın mı sen hâlâ?" Arkamdan gelen sesle bir an yerimden sıçradım. Artık ne kadar dalgın dalgın düşündüysem, en ufak ses yerimden sıçramama neden olmuştu. Oysa ki mırıldanarak konuşmuştu.

Arkamı dönüp hemen Afak'a baktım. Üzerinde lacivert bir tişört ve siyah bir eşofman vardı. Saçları daha fazla dağılmış mahrur gözlerle bana bakıyordu. Karşımda duran sandalyeye oturdu aramızda ise tahta masa kaldı. Masada, saksının içinde olan sarı çiçekler vardı. Bakışlarımı yüzünden çektim. Düşüncelerime kilit vurmaya çalışsamda inatla kilidi kırıyorlardı. Sanki yorgun gibiydi ama gözlerinde olan morluk uyumadığını belli ediyordu. Kaşlarım istemsizce çatılırken, uyuyup uyumadığını düşündüm. Sonra kendimi azarladım. Benim düşünecek çok şeyim vardı, peki zihnim niye sürekli onu düşünmeme sebep oluyordu?

"Yatak rahatsız mı geldi yoksa? İstersen başka-" elimi kaldırıp susturdum.

"Yok, sorun yatak değil. Benim uykum gelmedi." Gözlerini kıstı.

"Aslında yorgun görünüyorsun." Dedi ama sanki beyninde dediklerimle, gördüklerini tartıyor gibiydi.

"Uyumak istemiyorum," dedim işaret dilini kullanarak. Bakışlarını arkamda birşeye dikti ve arkasına yaslandı.

"Yorgunsun ve uyumuyorsun, o zaman bir şey düşünüyorsun?" Dedi sorgular gibi. Bana bakmadı bir cevap bekliyor muydu, bilmiyorum. Bir cevabım var mı bende onu bilmiyordum. "Düşündüğün, Emir mi?" Diye mırıldandı, gözleri tekrar yüzüme dönerek.

Bakışlarım çekilip, kaşlarım çatıldı. Aslında onu düşünmüyordum, sahi niye hiç aklıma gelmiyordu? Afak şimdi ondan bahsedince içime bir kurt düştü. Şimdi nasıldı? Yüzümdeki ifade allak bullak olurken, düşüncelerim yere dökülen yapraklar gibi yere saçıldı.

Sessizliğin HıçkırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin