Her son sandığım hayatımız, aslında herşeyin başlangıcıydı.
Yudum yudum içtim sevgiyi, yudum yudum tattım acıyı. İçimde bulunan sözsüz susmalarım, yanan anılarım, toz olan umutlarım, tek tek parçalandı. Elbiselerinde olan kokuların uçup gitti, yıllar sonra. Umut ışıkları sönen cansız toprak gibi olan bataklık çukurundaydım, içine çekmeye devam eden bir bataklık çukuru... Elimde sana ait olan anılar defterini yakmak istediğim her anda gözlerin göründü ateşin içinde, yapamadım. Elimdekileri hiç bir zaman atamadım. Ne atabildim, ne kurtulabildim, ne de yakabildim... kurtulamadım anne... yoruldum...koşmaktan, insanlardan yoruldum... Sen bizim evimizin gülüydün, Sen beizim herşeyimizdin, sen gittin, gülüşlerimiz gitti. Sen gitttin, canımız gittti. Sen gittin öldüm, öldüm, dirildim. Kokunu özledim anne.
Ansızın şu kapıdan girmeni o kadar çok isterdim ki? Ama hiç bir zaman olamayacak bir hayal için yıpranmayacak, çabalamayacak, heyecanla beklemeyecektim. Dolup taşan yüreğimin hep bir köşesinde olacaktın, ama artık değil, artık oradan da silinme ihtimalin vardı. Çaba etmeyen bir kuş tekrar uçamazdı, kanadı kırılmışta olsa ayağa her zaman kalkmayı bildi. Peki ya ben? Hayatım için kalkamayacak kadar acizdim. Kim için, ne için savaşacağımı bile bilmeyen cahil, korkak birisiydim.
Ellerime kayan gözlerim, pencereye tekrar döndü. Elimdeki kahveyi dönderiyordum sürekli.
Sen yalnız kalacaksın.
Haklı olması sinirlerimi bozuyordu kimi zaman. O adamı tanımıyordum, ama ne zaman kabus görsem kabuslarımın bir köşesinden çıkıyordu. İç çektim. O adamı hiç görmediğime yemin edebilirdim. Peki neden rüyalarımdaydı? Elimdeki fincanı duvarın kenarına bıraktım. Bu sefer her zaman ki yerimde değildim. Bu defa sandelye çekmiş ve penecereye yaklaştırmıştım. Elimle omuzumu tuttum. Diğer elimle bacağımı sıktım. Ne istiyordu benden? Dudaklarım gerildi. kimdi O? Beni tanıdığını söylemişti. Uzun zamandır rüya ve ya kabus görmüyordum. O rüyanın üstünden iki gün geçmişti. Ama hala etkisindeydim. Peşimi bırakmıyordu, evdeyken,yemek yerken, kitap okurken, su içerken, her dakika, her saniyede aklımdaydı. Gitmiyordu. Unutmak istiyordum ama yapamıyordum. Bu rüyayı görmemin bir amacı vardı. Nedeni neydi, bilmiyordum fakat bulacaktım. Yine rüyama girmesini bekleyecektim ya da.
Tıpkı, gerçek gibiydi. Ilk defa öyle bir rüya görmüştüm. Tabii annemi de ilk defa o gece görmüş, nefret ve kinle bana bakıyordu. Gözlerimi yumdum. O bakış tüylerimi ürpetmişti. Nefesimi kesmiş, nefes almakta zorlanmıştım. Ellerim zangır zangır titriyordu. Durdurmayı denedim, herşey gibi bunu da becerememiştim. Ama onu görmek çok güzeldi. Bir nebzede olsa özlemimi gidermişti. Gergince gülümsedim. Acaba beni görüyor muydu şu an? Keşke yanımda olsaydı, beraber izlerdik gökyüzünü. Gözlerimi açtım. Bir gün ona kavuşabilecek miydim? Diye düşündüm bir an. Burada kovuşamayacağımızı biliyordum. Belki annemin cennetinde kavuşabilirdik. Rüyamda gördüğüm yüzü geldi aklıma yüzünde ki çiller hala duruyordu, ben büyümüştüm gerçekte ama o hala aynıydı rüyamda. Ne hissettiğimi bilmiyordum. Kalbim bomboştu.
Ondan nefret ettiğimde bile onu seviyordum, iki zıt kutuplardı nefret ve sevmek...
**********
Boşluğa düştüğümüzde öldüğümüzü sanırız, saçlarımız dağılır. Uçuşur yanımızda... Elerimiz havada asılı kalır; iki yanımızda kocaman açarız, korkmayız o an... O uçurum bize iyi hissettirir, ölüme giderken bile yüzümde oluşan o aptal gülümseme peydah olur. Ayaklarım bir yerde değilken bile, boşluktayken... ölüm bizimle beraber derin nefes alır. Ve biz o ölüm nefesinde bile yine o aptal gülmseme ile bekleriz, kaderimizi. Korkuyu o an sileriz, hisslerimiz bize kocaman kollarını açarak bekler; o an, herşeye değer, yerle bütünleştiğimiz o an, bitmiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Hıçkırıkları
JugendliteraturGömülü anıların tekrar ortaya çıkmasıyla parçalanan kalpler. Histerik sızının damarlarından akan kayıplığın, yok oluşuyla parçalanan küçük kız ve büyümüş olan o küçük kız. **** "Kimsin sen?" Dedim işaret dilini kullanarak. Yüzüme ifadesiz gözleriyle...