Bir odada, karanlık bir odada olmayı isterdim. Sadece masamın üzerinde duran küçük bir ışık isterdim ben. Orada saatlerce oturup kitaplarla dolu olan odamda roman okumayı, düşünmeyi isterdim. Herkesten herşeyden uzak olmak isterdim. Dünyayla iletişimi mi kesmek isterdim. Sadece bana ait bir oda ve içinde bir dünya roman kitaplarımı isterdim. Yanında da bir müzik isterdim, tek ve kendime ait bir dünya isterdim, bir hayat isterdim. Aile istemiyordum, arkadaş istemiyordum, beni seven hiç kimseyi istemiyordum yanımda. Dedim ya sadece bana ait olan şeyleri isterdim. Beni sevindiren romanlar, şarkılar yatak ve kapımı dış dünyadan keseceğim kendimi kapalı kapılar ardına saklayabileceğim anahtar, sadece bana ait olan...
Ama zordu, çünkü bu hayat istediklerimizi vermiyordu. Hep başımıza gereksiz zorluklar,umutsuzluklar, acımasız insanlar veriyordu. Şimdi kalbim kanadı kırık kuş gibiydi. Kanadını iyileştirmek için birilerine muhtaçtı. Ama o birileri hiçbir zaman olmadığı gibi şimdi de olmayacaktı. O yaralarını tek başına iyileştirecekti. İyileştirecektim...
*****
Ağlamak isteyen gözlerim; ruhuma işleyen acımasız, katılaşmış ruhumla birlikte buna izin vermedi. Kalbimde parçalanan hisler artık bana yabancıydı. Ama artık bende umursamıyordum. Zorlasada duymuyordum onları. İçimde konuşan ve bana yanlış olduğunu söyleyen mantıklı tarafımı dinlememekte kararlıydım.
Yalan ve yanlışın, doğrusu yoktu. Hiçbir zaman olmayacaktı. İçimde ve derinlerimde acıyan hatıralarla birlikte titrek bir nefes almaya çalıştım. Ellerimde biriken toprağı son hızla bıraktım. Başımı kaldırdığımda, zifiri karanlık bir çıkmaz sokakta olduğumu gördüm. Nefes almakta zorlanan bedenim, gözlerimi tedirginlikle işliyordu. Kanımda dolaşan adrenalin, yavaş yavaş işliyordu. Ne kadar çok kendime sakin olmam gerektiğini söylesemde olmamıştı. Uzaktan işittiğim egzos sesi kulaklarımı tırmalamıştı. Işığı yayılan arabanın giderek bana yaklaştığını hissediyordum. Gözlerimi acıtan ışık ile birlikte ellerimi gözlerime siper ettim. Işığı sönen arabayla birlikte etraf yine siyaha hakim olmuştu, sanki ruhum gibi...
Korkum gün yüzüne yeniden çıkmıştı. Arabadan inen kişiyi görmek için, elimi gözümden indirdim. Ama ne birini gördüm ne de bir ses işittim. Arabanın kapısının açıldığını duydum. Dikkat kesildim. Kimdi bu gelen? Ne istiyordu benden, amacı beni korkutmak mıydı, ya da daha fazlası? Ellerim toprağı sıkıca kavrarken, tedirginlikle bekliyordum. Ayak sesi işittim ardından...
Yavaş ve sakin adımlarla yaklaştı, yaklaştı ve durdu. Ardından arabanın ışıkları tekrar yandı ve arabayı gürültüyle geldiği yöne tekrar sürdü. Giden arabanın arkasına bakarken, inen kişiden hâlâ bir ses yoktu. Nereye kaybolmuştu? Kalbim hızlanmaya başlarken yüzümde mimik oynamadı. Hareket dahi etmedim. Araba sağa dönünce kaybolmuştu. Nefesimi tuttum. O buradaydı. Bekliyordu ama neyi? Gözlerim herhangi bir hareket aradı ama yoktu. Gözlerim karanlığın içinde bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Ama görmek istediği ya da görmekten korkacağı kişiyi hâlâ görememişti.
"Beni mi arıyorsun?" Duyduğum ses yabancıydı. Erkek sesiydi.
"Kimsin sen?" Konuşurken geriliyordum.
"Beni aramıyor muydun, yıllardır?" Başını dik tuttu. Umursamaz bir tavırla, ellerini iki yana açtı."İşte, buldun."
"Seni tanımıyorum." Kaşlarımı çattım. Seside tanıdık değildi.
"Evet." dedi keskin bir sesle. "Beni tanımıyorsun." Bir adım attı bana doğru. Uzunca bir süre yüzümü süzdü. Dikkatli ve bir o kadar anlamsızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Hıçkırıkları
Teen FictionGömülü anıların tekrar ortaya çıkmasıyla parçalanan kalpler. Histerik sızının damarlarından akan kayıplığın, yok oluşuyla parçalanan küçük kız ve büyümüş olan o küçük kız. **** "Kimsin sen?" Dedim işaret dilini kullanarak. Yüzüme ifadesiz gözleriyle...