Otomatik kapının açılma sesiyle gözlerimi açtım. Servisten inen öğrencilerin arasına karışıp, boğucu servisten kendimi dışarıya attım. Ellerimi cebime sokup okula doğru ilerledim.
Etrafta top oynayan, birbirinin üstüne atlayan ve daha birçok salaklığı yapan beyin yoksunu insanlar vardı.
Gözlerimi devirip yoluma devam ettiğim sırada yanımda birden HoSeok belirdi. "Kime göz deviriyorsun?" diye sordu. İyi de bundan sana ne? "Seni ilgilendirmez." deyip yoluma devam ettim. Aslında iyi bir çocuktu, beni sinir eden huyu sürekli yapışmasıydı. Bıraksam kütüğüme geçecek!
Sınıfa girdiğimde kimseyle göz teması kurmadan sırama geçip oturdum. SeulGi daha gelmemişti. Bunu, ön sıramın boş olmasından anladım. Yoksa üstün zekalı falan değildim.
Sınıfta başka muhattabım olmadığı için kulaklığımı taktım ve sıraya kafamı koydum. Yaklaşık 5 dakika sonra omzum delinecek şekilde dürtüldü. Ne kadar omzumu delen gerizekalıya sinirlensem de, umursamaz olmak adına kafamı ağır çekimde kaldırıp kafamda dikilen çocuğa baktım. Benden küçük olduğu belli olan çocuğun hakkını yememek lazım, yakışıklıydı.
Heyecandan olsa gerek yerinde duramıyordu. "Sen Bae Joo Hyun musunuz?" Başta soruyu algılayamadım. Koreli değil desem, benden daha çekik gözleri vardı. Koreli olduğu belliydi. Ee o zaman korecesi kıt bunun. Tabi bende de oluşan bir merak kıvılcımıyla, beni neden sorduğunu öğrenmem gerekiyordu.
"Evet de sen kimsin?" Hiç kibar olamayacaktım. Benden küçük olduğu belliydi. Uğraşmaya ne gerek var?
"Ben Jungkook. Jeon JungKook." diyip sustu. Devam etmesini bekledim ama o susmaya devam ediyordu. Şaka mısın sen çocuk?
"Evet, bir şey mi istiyorsun?" Soru sormasam bir şey diyeceği yoktu. "Şey.. Acaba YeRim'nin telefon numarasını verir misin?" dedi ve beraberinde suratı bir domatesten bile daha kırmızı oldu. Gülme isteğimi tutmaya çalıştım ama dayanamadım.
Eğlenceli olabileceği için fazla kurcalamadım. O da vereceğimi beklemiyordu anlaşılan. Çünkü çok mutlu olmuştu.
İdeal damat adayı olabilirdi...
Numarayı aldıktan sonra büyük bir mutlulukla sınıftan çıktı. O sırada içeriye giren SeulGi, 'kim bu mal?' dermiş gibi JungKook'un arkasından baktı.
"Kim bu çekirge?" diye sordu merakla. İster istemez benzetmesine güldüm. Bu sınıftaki birkaç kişinin şaşkın şaşkın bana bakmasına sebep olmuştu. Normalde pek gülmezdim. Garip gelmişti tabi. "Bir alt sınıftan. Sanırım Jeun JungKook adı." SeulGi anlamayarak suratıma baktı. "Ne işi var burada? Hemde senin yanında?" Şaşırması normaldi. Asosyal arkadaşınızın yanında birilerini görseniz sizde şaşırırdınız.
"Yeri hanım kalbini kapmış sanırım. Numarasını istedi." Şaşırmıştı. Tek kaşını kaldırıp "Sende verdin?" diye sormuştu. Kuzenini koruması hoşuma gitmişti ama beni sorgulayamazdı. Arkadaşım olabilirdi fakat bende de kurallar böyleydi. "Beni sorgulama! Hem niye vermeyeyim? Eğlenceli olacaktır." diye savundum kendimi. Bu durumda alınabilirdi ama beni tanıyordu. Göz devirip yerine oturdu. Bende kafamı sıraya koyup uykuma devam ettim.
....
Zil sesiyle kafamı sıradan kaldırdım. Biraz esnedim. Çantamdan cüzdanımı aldım. SeulGi'ye kantine indiğimi söyleyip sınıftan çıktım. En üst katta olan sınıfımdan kantine inmek işgence gibiydi ama hiçbir şey açlığımın önüne geçemezdi. Sakin ama koşar adımlarla kantine girdim. Etrafa göz gezdirdiğimde sabahki çocuğu büyük bir arkadaş grubuyla otururken gördüm. Adını bir türlü hatırlayamadığım Yeri hayranı çocuk beni görünce heyecanlı bir şekilde el salladı. Onun el sallaması üzerine masanın başında oturan pembe saçlı karizmatik çocuk benden taraf döndü ve hafifçe başını eğerek selam verdi. Neden selam verdiğini çözemedim ve umursamayarak başımı çevirdim. Bu esnada masada oturan hafif kumral saçlı çocukla kısa bir an göz göze geldim. Önüme dönüp yürümeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAR.A.DİSE // VRENE' ✓
FanfictionOynadığı oyun ikisininde sonu olacaktı. ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° "Her şey yalan mıydı yani? Hepsi oyun muydu?" Kafamı kaldırıp duygusuz şekilde ona baktım. "Ne bekliyordun? Gerçekten seni sevdiğimi mi sandın?" ° ° ° °...