Büyük bir sıkıntıyla okula girdim. Bir ruh misali yavaş ve uyuşuk adımlarla merdivenlere yöneldim. İlk basamağa adımımı attığım esnada SeulGi yanımda belirdi. "Bu ne hal ölü gibisin!". Halsizlikten kafamı bile çeviremedim. "Öyle miyim?"
"Öylesin tabi, gece görsem kıçıma vura vura kaçarım kızım! Uyumadın mı?" Sınıfa girerken cevapladım. "Bütün gece matematik çalıştım. İki saat anca uyudum." Külliyen yalan! Bütün gece, dün ki olayı düşünmüştüm. Sana'nın bana yapabilecekleri bile tamamen aklımdan çıkmıştı. Şuan da tek istediğim sırama başımı koyup uyumaktı. Ama kafamda dikilen SeulGi hiç yardımcı olmuyordu.
"Bugün voleybol maçı var. Sen nasıl uyumazsın?! En iyi oynayanımız sensin JooHyun"
Kafamda yüksek sesle bağırmasına yüzümü buruşturdum. "Ne bağırıyorsun! Uyurum bir iki saat gelirim kendime. Meraklanma Sayın Koç, takımın bu maçı kazanacak!" Sinirle başımı sıraya koydum. Zaten uykusuzdum birde SeulGi ile uğraşazdım.
........
Kolumun dürtülmesiyle kafamı kaldırdım. Anlaşılan derin bir uykuya dalmışım. Bakışlarım önümdeki SeulGi'yi bulunca gözlerindeki endişeyi gördüm. Gözlerindeki adlandıramadığım endişeyle kaşlarımı çatarken, bakışlarının arkamdaki noktaya bakmasıyla, bende odaklandığı yere döndüm. Hay ben senin... Dönmez olaydım. Zebani Min Ah kafamda dikiliyordu. "Günaydın JooHyun. Uyandırmadım umarım?" Öğretmenimiz olan bu çirkef karıyı sevmiyordum.
Ona aldırmadan önüme dönecektim ki o tiz sesiyle ciyakladı. "Burda öğretmenin konuşuyor! Terbiyesiz! Çık hemen dersimden!" Sağır olma dercesine gelen kulağımı tutarak ayağa kalktım. SeulGi ve Wendy'nin endişeli bakışları arasında sınıftan çıktım. Zebani Min Ah bu tavrımada sinirlenmiş olacak ki arkamdan bağırmaya devam ediyordu. Manyak karı!
........
Bütün okul derste olduğu için direk spor salonuna indim. Zaten bu dersin sonunda maç başlayacaktı. Maç karışık olacaktı ve Sana'da bizimle aynı takımdaydı!
Giyinme odasına geçerek üzerimi değiştim. Antrenman yapmak için sahaya çıktım. Voleybol topunu alıp çalışmaya başladım, tabii çalışmak denirse buna. Ne olursa olsun bu maçı mutlaka kazanmalıydık! Neden bilmiyorum ama kazanmak zorunda hissediyordum kendimi.
Aniden gelen sinir ve hırsla topu sertçe duvara atıp oynamaya çalıştım. Oynayabildim mi? Tabi ki hayır! Bu iş duvarla olmazdı ki! "Gel beraber oynayalım." Sesi duyduğum gibi arkama döndüm. Bizim sınıftan tanımadığım biriydi. Erken geldiğim gün tek başına oturuyordu. Yazık...
"Bizim takımda mısın?" diye sordum. Evet, takımlar kimlerden oluşuyor bilmiyorum, merakta etmiyorum zaten!
Sorumdan sonra güldü. "Hayır, değilim." İşime gelirdi. Rakiple antrenman yapmak daha iyi. Ayağa kalkıp, "Peki, başla." diyerek topu ona gönderdim. "Bu arada adın neydi?" Normal insanlar mahcup olabilirdi ama ben olamıyordum. Hayat bana hisleri öğretti mi ki ben uygulamadım?
"Ben JungHoon. Kim Jung Hoon." Ona anladığımı belirtir şekilde baş salladım. Kendi adımı söyleme gereği duymamıştım ama öyle beklentili bakıyordu ki söylemeye karar verdim. Tam ağzımı açtığım sırada lafımı kesti. "Biliyorum. Bae JooHyun." Ardından bana çarpık bir şekilde güldü.
Derin bir nefes alarak kendimi koltuğa attım. Yaklaşık yarım saat oynadığımız için yorgunluğum iki katına çıkmıştı ve bu iyi bir şey değildi. Koltukta soluklanmaya devam ederken zil çaldı ve öğrenciler spor salonuna doluşmaya başladı. Yerimden kalktığımda oynayacak takımlarımda yavaş yavaş toplandığını gördüm. Beraber oynadığım çocuk, sanırım adı Jung Hoon'du, bana şans dileyip kendi takımının yanına gitti. Çocuğun arkasından bakarken karşı takımdakilere gözüm takıldı. Taehyung ve Sana?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAR.A.DİSE // VRENE' ✓
FanficOynadığı oyun ikisininde sonu olacaktı. ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° ° "Her şey yalan mıydı yani? Hepsi oyun muydu?" Kafamı kaldırıp duygusuz şekilde ona baktım. "Ne bekliyordun? Gerçekten seni sevdiğimi mi sandın?" ° ° ° °...