6-ARAYIŞ

4.8K 541 2K
                                    

Derinden, çok uzaklardan fısıltılar duyuyor, göz kapaklarımdaki ağırlıklar yüzünden tüm uğraşıma rağmen bir türlü gözlerimi açamıyordum. Seslerin geldiği tarafa gel odaklanıp konuşulanları anlamaya çabaladım.

Yabancı bir lisanda konuşuyorlardı. Evet, evet İngilizce konuşuyorlardı. Yabancı bir ses İngilizce olarak, "Ben gereken tedaviyi uyguladım Mr. Carter, ancak başını çok kötü çarpmış.

Bünyesi de oldukça güçsüz. Toparlanması için bir süre dinlenmesi ve bıraktığım özel kapsülleri alması gerek." dedi. Diğer ses aynı lisansa "Teşekkürler Dr. Rice, iyi akşamlar." diye karşılık verdi. Ses tonu tanıdık gibiydi, ama zihnimi toparlayıp bir türlü ayırdı edemiyordum.

Kısa bir süre sonra sürüklenme sesine benzeyen bir ses duyuldu ve tüm sesler kesildi. Çok geçmeden aynı sese benzer bir ses daha duydum. Günlerdir uyumamış gibiydim gözlerimi hala açamıyordum. Bende yeniden uykunun kollarına bırakıp, onun esiri oldum.

Ne kadar uyudum bilmiyorum. Uyandığımda karşı duvarda duran yüksekteki pencereden odaya yıldızlar ve ay ışığının muhteşem manzarası yansıyordu. Loş ışıklı odada kulağıma hafif hafif, tatlı bir müzik sesi geliyordu. Odayı çok hoş bir koku kaplamıştı. Bütün bunlar birleştiğinde müthiş huzurlu bir ortam meydana getiriyorlardı.

Dört tarafı duvarlarla çevrili bu tuhaf hapishaneyi neredeyse sevecektim. Bu durum karşısında, önce sinirlenip kendi kendimi bir güzel azarladım. Sonra derin bir nefes alıp, içimden yavaş yavaş ona kadar saydım ve sakinleşmeyi bekledim.

Üzerimde duran yorganı kaldırıp, yataktan kalktım. Artan kokuyu izlemeye başladım. Yatağın diğer tarafında aralık duran kapıyı gördüğüm zaman bir şok daha yaşadım.

Gözlerim yuvalarından fırladı. Ben nasıl bir kabusun içindeydim. Daha önce burada kapı varsa, peki o zaman ben neden görmemiştim. Aralık kapıya doğru yaklaştığımda, banyo olduğunu anlamam uzun sürmedi. İçeriden su sesleri geliyordu. Muhtemelen adam duş alıyordu.  

"Kendine gel İnci Mila Aksal" oyalanmanın zamanı değil. Düşün, düşün kızım. Eğer bu insanlar öylece bir anda gökten zembille inmediyseler, buranın bir çıkışı olmalı. Sende o kapıyı bir an önce bulmalısın."

Dikkatlice etrafı inceledim. Mutfak kapısının üzerinde ve o anda ortaya çıkan banyo kapısının dışında hiç bir iz yoktu. Duvarlara elimle küçük yumruklar atıp yokladım. Hatta bir ara yakalanmayı göze alıp, kapısını açıp, onun giysi dolabına bile baktım.

Dolapta da kapıdan eser yoktu. Ancak
o kadar özenle yerleştirilmişti ki, aradığım şeyi unutup kendimi hayran hayran dolabı incelemeye buldum. Kocaman dolapta takım elbiseler, gömlekler, kazaklar, ... ve sayamadığım çeşit çeşit, rengarenk, bir sürü giysi hepsi ayrı ayrı bölümlere özenle yerleştirilmişti. "Bir de renk sıralaması yapsaymışsın iyi olacakmış bay ukala." diye alay edip, sonrada kendi kendime güldüm.

Kapıyı bulamamıştım. Burada da değildi. Ne olursa olsun bir çıkış olmalıydı. Bende onu bulacak ve buradan kurtulacaktım. Kurtulmak zorundaydım. Başka bir seçeceğim yoktu.

Birden su sesinin kesildiğini işittim. Sanırım duş almayı bitirmişti. Aceleyle yatağa dönüp yattım. Yorganı üzerime örtüp, nefesimi tuttum ancak yorganın aralık kalan kısmından dışarıyı hala görebiliyordum.

ADE [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin