Duyduğum seslerle birlikte gözlerimi güçlükle araladım. Başıma toplanmış bir kalabalık vardı. Telaş içinde çok geçmeden koşuşturuyorlardı.
Birkaç kişi vücuduma bir takım koruyucular taktıktan sonra beni bir sedyenin üzerine alırlarken, bir başkası, "Dikkatli olun, durumu çok ağır. Sarsmayın!" diye talimatlar veriyordu. Gözlerimi açamadığım için neredeydim ve bu adamlar kimlerdi, bilmiyordum.
Çok geçmeden duyduğum tanıdık gelen bir sesle birlikte kendimi biraz da olsa güvende hissettim.
Bu ses Darwin'e aitti. Başımı çevirip onu bulmak istediysem de boynuma taktıkları koruyucu nedeniyle bunu başaramadım. Nazikçe elimi tuttuğunu hissettim.
"Dayan İnci sakın pes etme. Ben buradayım. Sağlık ekibi de burada. Bir kaza geçirmişsin ve şimdi seni hastaneye taşıyacaklar. Ben de yanında geleceğim." dedi. Peki ama, bana ne olmuştu, ben nasıl yaralanmıştım?
Güçlükle kaldırdığım elimi istemsizce başıma götürüp, sıcaklık hissettiğim bölgede hafifçe gezdirdim.
Parmaklarıma bulaşan kaygan sıvıyı görmek için elimi tekrar göz hizama doğru çektim. Evet, gerçekten yaralanmıştım.
Şimdilik yapılan ağrı kesiciler sayesinde acı hissetmiyor olsam da başımdan kanlar akıyordu.
Birden gözlerimin önüne arabadan atladığım an ve ben atlarken hızla uzaklaşan araba geldi.
Telaşla yattığım yerden kalkmaya çabaladım. Başımdaki görevliler beni yerimde sabit tutmaya çalışırken, var gücümle bağırdım.
"John, .... John nerede? Darwin, Darwin lütfen bana doğruyu söyle. John nerede? O iyi mi Darwin? Ne olur bana iyi olduğunu söyle."
Sonra da nefesimi tutup, bir yandan ondan gelecek cevabı bekledim, bir yandan da alacağım cevaba Tanrı'dan dayanabilme gücü vermesini dileyip, güzel bir söz duyabilmeyi umut ettim.
Darwin, bakışlarını yere odaklamış, benimle göz göze gelmekten kaçıyor, cevap vermiyordu. Onun bu sessizliği her geçen dakika canımı yaralarımdan daha çok acıtıyordu.
Yanımıza gelen bir doktor gitmemiz gerektiğini söyleyerek ekibinin işini yapabilmesi için yanımızdaki kişilerin açılmalarını istedi.
Baş ucumdan ve ayak ucumdan ikişer kişi beni tutup itinayla yolun ortasında duran helikoptere doğru taşıdılar.
Darwin, arkamdan, "Ardınızdan hastaneye geleceğim merak etme İnci." diye bağırdı.
Helikopterin havalandığını, duyduğum seslerden tahmin ediyordum. O anda tek düşündüğüm şey John'a ne olduğuydu.
Elimde değildi. Başka bir şey düşünemiyorum. Çok geçmeden laboratuvara geldik. Ekip son derece profesyoneldi.
Beni hiç sarsmadan, hızlı ama dikkatlice muayene alanına taşıdılar. Bu kez buraya gelirken John'un kucağında değildim işte.
Burada hemen hemen her şey aynıydı. O sert zeminli masa, telaşla koşuşturan insanlar, etraftaki eşyalar, Dr. Rice'ta dahil her şey aynıydı.
Bir tek onun dışında. Bu kez John eksikti, yoktu işte. Doktor muayenemi yaparken, gizlemeye çalıştığı endişesi ile John bu kez karşıdaki koltuktan bizi izlemiyordu. Yada yanımda durup, bana cesaret vermek için elimi tutmuyordu.
Neredeydi? Neden herkes sanki bana bir şey söylememek için birlik olmuş gibiydi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor, kimse bir açıklama yapmıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADE [TAMAMLANDI]
Mystery / ThrillerBaşına geleceklerden habersiz bir genç kız... Esrarengiz bir adam... Şaşırmaya hazır mısınız? Hiç umulmadık bir yerde kesişen yollar... Hayal ötesi bir teknoloji, umulmadık bir aşk Hiç beklemediğiniz bir son... Sizin hayalleriniz ne kadar gerçekç...