Bir süre sonra kapanan kapıdan uzaklaşı
yatağa döndüm. Uzanıp düşünmeye başladım. O gitmişti, bense burada yalnız kalmıştım. Kim bilir ne zamandır buradaydım.Buraya geldiğim günden beri banyo yapamamıştım. Üzerimdeki pijamaya benzeyen bu kıyafetlerle öylece burada dolanıyordum. Saçlarıma da günlerdir tarak değmemişti.
Belki de o haklıydı, iyi bir banyo hiç de fena bir fikir değildi. Yerimden kalkıp, elbise dolabının kapısındaki aynaya yöneldim ve kendi aksine baktım. Saçım başım birbirine karışmış, yüzüm ise sapsarı görünüyordu.
Günlerdir üzerimden hiç çıkmayan giysiler adeta "Beni çıkar!" diye bana yalvarıyordu. Acınacak halime bakıp kendi kendime histerik bir kahkaha daha attım. Ama karnım çok açtı.
Önce yiyecek bir şeyler bulmalıydım. Daha önce buzdolabına hiç bakmadığım aklıma geldi. "Acaba bu adamın yiyecek zevkleri nasıldır?" diye düşündüm. Hemen oraya bakmam gerekiyordu. Arkamı dönüp hızlı adımlarla mutfağa doğru ilerledim.
Birkaç saniye içinde mutfağa ulaşmıştım. Uzun zamandır hiç bir şey yememiştim ve midem bana isyan eder gibi gurulduyordu.
Kahvesizlikten başım ağrıdan çatlamak üzereydi. Kahve aromasının o cezbedici kokusunu bir an burnumun ucunda hissettim. Acilen kafein almam gerektiğini düşündüm. Önce buzdolabının kapağını açtım. Gördüğüm bu nefes kesici manzara karşısında adeta büyülenmiştim.
Dolap birbirinden lezzetli, enfes yiyeceklerle doluydu. Üst rafta duran, en sevdiğim markadan bir kangal sucuğu gördüğümde artık zevkin doruklarındaydım ve açlığım bir kat daha artmıştı.
Hemen sucuğu çıkartıp tezgahın üzerine koydum. Dolaba dönüp yumurtaların yerini aramaya başladım. Çok geçmeden onları da bulmuştum.
Bir süre sonra durmuş hazırladığım kahvaltı masasına bakıyordum. Kendimi kaptırmış, abartıp bir ayda zor yiyeceğim kadar çok şey hazırlamıştım.
Hepsini ben mi yiyecektim? Bu imkansızdı. Omuzlarımı silkeleyerek arkamı döndüm. Tezgahın üzerindeki kahve makinesine su doldurup kahve yaptım.
Kahvenin mis gibi kokusu etrafa yayıldığında, artık her şey eksiksizdi. Kahvaltımı iştahla yapıp, bir kaç fincan kahveyi de içtikten sonra artık kaldığım yeri pek umursamıyor gibiydim.
John hala ortalarda yoktu. Belkide işlerini çoktan bitirmiş sevgilisinin yanına gitmişti. Acaba sevgilisi var mıydı? Varsa şayet, peki acaba nasıl birisiyidi....? Kendi kendime, "Tabi ki vardır" diye düşündüm.
Muhtemelen de, yediğini içtiğini hani şu gramajına kadar hesaplayan, moda olan her şeyi yakından takip eden, uzun ince vücuda sahip olan, manken gibi biridir. Tabii, bir de onun gibi kasıntı, dediğim dedik ve ukaladır.
Şimdi de, ben burada kapalı, tek başıma, sıkıntıdan patlarken, onlar birlikte deli gibi eğleniyordur muhtemelen. Bir anda sinirden tüm vücudumu ateş basıp, her yerimin gerildiğini hissettim.
"Aman tanrım! Ne yapıyorum ben? Bana ne, hangi cehenneme gittiyse gitti ve orada her kiminleyse kiminle!" diye söylenerek, kendimi yatıştırmaya çalıştım.
Bir süre öylece kalıp, kendime kızdıktan sonra kararımı verip, banyoya doğru hızla yürüdüm. "Ne hali varsa görsün, gelmezse gelmesin bana ne ki. Umurumda bile değil... Bende burada keyfime bakarım. Zaten o yokken tüm ev bana kalıyor, belki evde tek kişilik parti bile düzenlerim." diye homurdandıktan sonra açık olan banyo kapısından içeriye girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADE [TAMAMLANDI]
Mistério / SuspenseBaşına geleceklerden habersiz bir genç kız... Esrarengiz bir adam... Şaşırmaya hazır mısınız? Hiç umulmadık bir yerde kesişen yollar... Hayal ötesi bir teknoloji, umulmadık bir aşk Hiç beklemediğiniz bir son... Sizin hayalleriniz ne kadar gerçekç...