35-MiKE BROWN'IN PEŞİNDE

1.7K 401 1.3K
                                    

John'un açtığı kapıdan içeriye girenler Susan, Steve ve tabii Darwin'di.

Susan her zaman ki gibi geçmiş olsun deme için John'a sımsıkı sarıldıktan sonra onun yanağına ateşli öpücüklerinden bir tanesini kondurdu.

Steve ve Darwin'de teker teker geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Kısa bir süre sonra kahvelerimizi içmiş, iş konuşmak için hepimiz masanın başında toplanmıştık.

Steve anlatırken herkes büyük bir dikkatle onu dinliyordu.

"Bildiğiniz gibi bu şartlarda imkansız gibi görünse de, birlik bu suikast olayının üzerinde ciddiyetle duruyor ve hassasiyetle incelenmesini istiyor. Etrafta kamera olmadığı için kayıt arama şansımız ne yazık ki olmadı ve bu da bizim için büyük bir dez avantaj oldu. Neyse ki John'un arabası bulunduğu zaman ekibimizdeki dalgıçlar, polisler ve basın oraya toplanmadan önce, gizlice içindeki tarihi heykel ve el yazmalarını çıkarıp birliğe teslim ettiler." dedi.

Darwin heyecanla söze girdi. "Oh, şükürler olsun ki hiç değilse emeklerimiz boşa gitmemiş."

Steve anlatmaya devam etti. "Tabii, bunu bilmeyen bazı hevesli kişiler, ki bunlar büyük ihtimalle bizim aradığımız suçlular, denizde o bölgeye gizlice dalgıç ve balık adamlar yollayıp arama yaptırıyorlarmış. Kazadan beri adamlarımız o bölgeyi gece gündüz izliyorlar. John, bu adamlar Mike Brown'ın adamları ve  şimdilik ispat edemesek bile eminim ki bu sabotajın ardında çok çok yüksek ihtimalle o ve ekibi var." John, sinirle masanın üzerindeki elini yumruk yapıp sıktı. O an sinirden tüm vücudu kaskatı kesilmiş gibiydi. Dişlerini sıktığı zaman çenesindeki damarlar seğiriyordu. Alçak bir sesle, "Aşağılık, pislik herif." diye söylendi.

Kısacık bir sessizliğin ardından, gözlerini Steve'e odaklayıp sordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kısacık bir sessizliğin ardından, gözlerini Steve'e odaklayıp sordu. "Söyle Steve, hiç iz yok mu? Küçücük bir iz? Bu pislik herif nerede?"

Steve, "John, bulduğumuz ip uçlarının tümünü birleştirdiğimiz zaman gördük ki Mike Brown Türkiye'de. Biliyoruz, her şey şu an yarım, sen henüz hastaneden çıktın, yani henüz tam iyileşmedin. Şu an çok büyük bir risk belki fakat sen de kabul edersen Mr. Hopkins senin Türkiye'ye gitmeni istiyor. Ne dersin?" diye sordu.

    John, cevap vermeden kahvesini sinirle ağzına götürüp, sıcaklığına aldırmadan hepsini tepesine dikti. Sonra yerinden kalkıp fincanına yeniden kahve doldurdu. Sade kahve, sütsüz ve şekersiz. Elinde taşıdığı fincanı ile tekrar yerine dönerken Susan atıldı.

"Siz çıldırdınız mı? Bu kadar işi berbat etmek mi istiyorsunuz? Gerçekten son zamanlarda yaptıklarınıza bir anlam veremiyorum. Bu ne rahatlık, böyle bir risk almaya değer mi? Hem zaten John hastaneden yeni çıktı. Steve bu resmen imkansız. Öyle değil mi John?"

       John, Susan'ın daha fazla konuşmasını engellemek ister gibiydi. "Sakin ol Susan. Risklerin ve tehlikelerin hepimiz farkındayız. Tabii, burada böylece de durup saklanacak değiliz. Bazı zamanlarda riskleri göze almamız gerekir ve bu da öyle zamanlardan bir tanesi sanırım. Bence Steve hakkı. Şimdi harekete geçme vakti." dedi. Susan'ın kolay kolay pes etmeye hiç niyeti yok gibiydi.

ADE [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin