37-EVDE TEK BAŞINA

1.6K 382 1.2K
                                    

Sabah uyandığımda önce nerede olduğumu anlamak için şaşkınlıkla etrafa bakındım ama penceremden görünen o yemyeşil, harika manzara bana kollarını açıp, beni çabucak kendime getirdi ve aklım başıman gelip birden her şeyi hatırladım.

Üzerimdeki örtüyü yan tarafa atıp, telaşla yataktan kalktım. Hızlı adımlarla cam kapıyı açıp balkona çıktım ve eşsiz güzellikteki doğa manzaramıza bakıp mis gibi temiz havayı içime çektim.

John'da çoktan kalkmıştı. Aşağıdaki terastan bana gülümseyerek el salladıktan sonra, "Günaydın, kahvaltı hazır. Madem kalktın hadi aşağıya gel hemen." diye seslendi. Ben de ona el salladım ve gülümseyerek başımla onayladım.

Kapıdan çıkıp koridorun tam ortasında bulunan banyoya girdim. Elimi, yüzümü yıkayıp, saçlarımı düzelttikten sonra hızlıca banyodan çıkıp, merdivenlerden koşarak aşağıya indim.

Burnuma gelen mis gibi kızarmış ekmek ve taze çay kokusu ortalığı sarmıştı. Masada duran kızarmış ekmekten küçük bir parça koparıp ağzıma attıktan sonra, "Doğru mu görüyorum? Sen çay mı yaptın?"diye sordum.

"Madem Türkiye'deyiz, kahvaltımızı da Türk usulü yapalım istedim." dedi.

O, elinde tuttuğu doğranmış domates, salatalık ve yeşilliklerle dolu tabağı taşırken, ben de çaydanlıkta duran taze çaydan birer fincan doldurup masaya getirdim.

Birlikte oturup kahvaltımızı ettikten sonra ben sofrayı toplarken John çalan telefona cevap veriyordu.

Telefon görüşmesini bitirdikten sonra, yanıma gelip, "İnci, bir iş görüşmesi için çıkmam gerekiyor. Burada tek başına kalabilir misin?" diye sordu."

Ona bakıp gülümseyerek, "Şaka mı yapıyorsun? Ben burada bir ömür boyu kalabilirim. İyi de sen nereye gideceksin? Görüşmen ne kadar sürer?" diye sordum.

"Geç kalmamaya çalışırım ama sanırım dönmem akşamı bulur. Dora güvenliği üst seviyede tutacak merak etme. Eğer sıkılırsan, benim odamda küçük bir kitaplık ve bilgisayar var. Sana, bir tane de telefon bırakacağım ama lütfen kapalı kalsın, sadece beni aramak için aç ve benden başka kimseyi arama olur mu?" dediğinde sesinde her nedense bir parça tedirginlik vardı.

Başımı öne eğip, "Pekala, istediğin gibi olsun, aramam." dedim.

Bunca zaman sonra, aileme, arkadaşlarıma ve evime bu kadar yakınken, burada tek başıma kalıp, onları görememek fikri beni çıldırtıyor, adeta içimde bir yerlerde kabuk bağlamış bir yara yeniden kanamaya başlamış gibi bana acı veriyordu.

Duyduğum tüm bu acıya ve özleme rağmen yine de gidemezdim. Ne olursa olsun John'a bir söz vermiştim ve bunu tutmam gerekiyordu.

Bir süre sonra John, hazırlanmak için üst kata çıktı. Ben de mutfaktaki tezgahın üzerindeki makinede kaynayan taze kahveden bir fincan alıp, salondaki bir koltuğa oturdum. Düşüncelere dalıp, dışarıdaki manzaraya karşı kahvemi yudumlamaya başladım.

Aileme gidememek, sürekli gördüğüm kabuslarım ve onların bu dünyadakilerle eşleşen ufak tefek parçaları. Ben ne kadar unutmak istesem bile, zihnimin en kuytu köşesine saklanmış, sinsice pusuda bekleyip, ortaya çıkmak için can atıyorlardı.

Rüyalarıma giren o kanlı ceket, şifre, merdivenin sağında duran bana ait bu odayı hiç gelmesem bile hatırlamam, yaşadıklarım. Bütün bunların bir anlamı olmalıydı ama ne?

Birden John'un merdivenlerde duyduğum ayak sesiyle birlikte düşüncelerimden sıyrılıp, tekrar gerçek hayata döndüm.

Başımı çevirip sesin geldiği yöne baktım. Aman tanrım! Giydiği lacivert gömlek ve beyaz pantolon, saçına sürdüğü jöle, gözlerine taktığı koyu camlı o güneş gözlüğüyle fazlasıyla yakışıklı görünüyordu.

ADE [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin