34-DÖNÜŞ

1.7K 393 1.2K
                                    

Nihayet yine John'un kullandığı arabanın
içindeydik. Yolda ilerlerken, yine her zamanki kaldığımız otelimize giden yolda ilerlerken, içimde anlamsız bir sevinç vardı.

Hastanede, uzun zamandır kaldığım için doktor Rice, Sally hatta tüm personel, bir arada aile gibi olsak da, John'un iyileştiğini görmek ve onunla birlikte evim gibi benimsediğim otele gitmenin hazzı şimdi nedense bambaşkaydı.

Nihayet yolda, "Golden Gate Hotel" tabelaları görünmeye başlamıştı. Bununla birlikte, enfes aromalı duş jeliyle alacağım sıcacık rahatlatıcı bir duşu ve yumuşacık yatakta rahat bir uykuyu çoktan hayal etmeye başlamıştım bile.

  Otelin kapısından içeriye girip otoparka doğru ağır ağır ilerledik. Bizim aracımız için ayrılan özel alana aracı park edip, arabadan aşağıya indik. Bahçedeki yürüyüş yolundan geçip asansöre ulaştık.

John, yine koyu renk camları olan güneş gözlüklerinden birini takmıştı. Gözlük gözlerini saklıyor, adeta onunla aramıza bir perde çekiyordu.

Yol boyunca benimle hiç konuşmadan gelmişti fakat ben, o söylemese bile yürürken canının yandığını hissedebiliyordum.

Asansörün düğmesine bastıktan sonra bir elini düğmelerin olduğu duvara dayadı. Hastaneden daha yeni çıkmıştı. Güçsüzdü, belki de ayakta bile zor duruyordu. Emin olduğum tek şey bunu benim bilmemi istemiyordu.

Ben de bu konuda ona hiç bir şey sormadım. Yavaş yavaş aşağıya inip duran asansöre binerek düğmesine bastım.

Asansör yukarıya çıkıp ineceğimiz kata gelince durdu ve kapısı tekrar açıldı. Sabırsızlıkla asansörden indim. Odamızın kapısına giden küçük koridorda ilerlerken içim çocuklar gibi kıpır kıpırdı.

Karnımdan gelen coşkulu gurultuları duyan John, otelin oda servisini arayıp yemek sipariş etti. Banyo beni çağırsa da duş için önceliği John'a verip, yemek siparişimizin bir an önce gelmesini ümit ettim.

Çok geçmeden kapı çaldı. "Kim o?" karşıdan kibar bir ses cevap verdi. "Oda servisi efendim siparişlerinizi getirdim."

Sipariş verdiğimizi bilsem de, kısa bir süre ne yapacağımı bilemeyip tereddütle banyo kapısına baktım. İçeriden hala su sesi geliyordu. John hala duşta olmalıydı.

Derin bir nefes alıp, tüm cesaretimi topladım ve açmak için kapıya doğru ilerlerken kapıda bekleyen adama cevap verdim, "Bir dakika lütfen, hemen geliyorum."

Daha önce de Darwin sanıp kapıyı açtığım kişiler tarafından kaçırılmıştım ve şu anda o yaşadıklarım bir anda gözümde canlanınca anlamsızca korkmaya başlamıştım. Kendime gelen kişinin garson olduğunu ve paranoya yapmamın anlamsız olduğunu hatırlatıp, kalan son bir kaç adımı da attım ve kapıya ulaştım.

Dışarıdaki adamın beklemekten sıkılmış bir şekilde, bir yandan tek ayağını yere bir ritmle vurup, diğer yandan sabırsızlıkla boğazını temizlediğini işittim.

Kapıyı tekrar çaldığında artık karar vermiştim, cesur davranıp o kapıyı açacaktım. Elimi yavaşça kapının tokmağına doğru uzattım. Tokmağı sıkıca yakaladım.

Tam açmak için çevireceğim sırada, aniden arkamdan bir el, elimi tutup beni çekti ve kapıdan uzaklaştırdı.

Telaş içinde nefes almadan, gözlerimi sımsıkı kapattım. Cesaretimi toplayıp tekrar açtığım zaman kendimi John'un kollarında buldum. Beni kapıdan uzaklaştırmıştı.

Belimden sımsıkı sarıldığı için de kıpırdayamıyordum. Üzerinde sadece bornozu vardı. Telaşla duştan çıkmış olmalıydı. Kurulamadığı için saçlarından ve yüzünden hala sular damlıyordu. Üstelik açık bıraktığı duştan da su sesleri geliyordu.

ADE [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin