11. Bölüm

265 25 5
                                    

İyi okumalar...

Tolga'nın gitmesinin üzerinden bir hafta geçti. Bu gün günlerden Cuma ve Salı günü benim doğum günüm. Muhtemelen hayatımda geçireceğim en kötü doğum günüm olacak. Bir haftadır evden dışarı çıkmadım ama İlayda'nın ısrarları -tehditleri- sonucu yarın alışverişe çıkacağız. Uzun bir duştan sonra saçımı kurutmadan yatağıma yattım. Telefonumdan Tolga'nın resimlerine bakarken İlayda odaya girdi. Telefonu kapatıp yastığımın altına sıkıştırdım. Yanıma gelip yatağa oturdu ve "Aybüke bak böyle yaptıkça kendi kendini mahvediyorsun. Yapma! Elbet geri dönecek. Okulu var, kardeşi olarak saydığı Eren var. En önemlisi de sen varsın. Kolay kolay İstanbul'u terkedemez" dediğinde başımı salladım "Eğer onun gözünde benim bi değerim olsaydı, ona sevdiğimi söylediğim halde gitmezdi" dedim. Derin bir nefes verdi "Onun gözünde büyük bir değerin var ki sen üzüldükçe, gözünden yaş geldikçe sana zarar verdiğini düşündü ve mutlu olmanı tercih etti" dedi. Yatakta doğruldum ve "Beni sevdiğini söyledi" dedim yere bakarak "Onu bulmam lazım"
Elini omzuma koyup "Onu bulmana gerek yok. O sana gelecek" dedi. Gözlerine bakarak umut aradım. Gülen gözleri bana güven verdi yine. Kardeşim, yine umutla doldurmuştu içimi. Gülümsedim ve "Umarım gelir" dedim. Omzumu sıvazlayıp "Merak etme" dedi. Birbirimize sıkıca sarıldık.

Tolga'dan;
İzlediğim filmden hiç bir şey anlamadan pizzayı yemeye devam ettim. Özledim. Çok özledim. Sesini bir haftadır duymuyorum, kokusunu bir haftadır içime çekemiyorum. Şu bi hafta ölü biri gibiydim. Daha fazla dayanamayıp gizli numaradan Aybüke'yi aradım. İkinci çalışta açtı. "Efendim?" dedi. Sevdiğim kadının sesini duyunca hızla televizyonu kapattım. "Alo? Kimsiniz?" dediğinde sanki boğazıma bi yumru oturdu. Konuşamadım. "Tolga sen misin? Tolga ne olur konuş, neredesin?" dediğinde sesi hoparlöre aldım. Hıçkırık sesinden sonra "Ne olur geri dön. Seni çok özledim" dediğinde gözlerim doldu. Sesi bile beni mutlu ediyordu. Sonunda yeterli gücü kendimde buldum ve "Ben de seni çok özledim" dedim. Kısa bir sessizlikten sonra "Seni seviyorum" deyip kapattım. Keşke seni seviyorum demeseydi. O zaman her şey daha kolay olurdu. Giderdim ve bi daha dönmezdim. Ama artık kendimi dönmek zorunda gibi hissediyordum. Kendi kendime 'Dön! Dön ve seni seveni koru!' diyordum. Ama dönemiyordum işte. Gidersen daha da üzülecekmiş gibi hissediyorum. Etrafı dağıtmak istiyordum. Çerçeveleri yere atıp dışarı çıktım. Hava soğuktu ama vücudum yanıyordu. Gördüğüm çöp kocasına tekme atıp dizlerimin üstüne çöktüm.

İlayda'dan;
Yukarıdan kırılma sesi gelince hızlıca yukarı çıktım. Aybüke'nin haykırışlarını duyuyordum ama kapıyı açamıyordum. "Aybüke aç şu kapıyı!" diye bağırdım. Kapıyı biraz daha zorladım ama yok! Kilitli. Bir kaç kere kapıya vurup Eren'i aradım. "Efendim Meleğim" diyerek telefonu açtı. Saçımı geriye atıp "Eren hemen bize gelmen lazım! Aybüke'nin kapısı kilitli, içeriden cam kırılma sesi geldi. Kapıyı açamıyorum" dedim. Aybüke nasıl benim kardeşimse Eren ile de öyle. Eren ile de çok yakınlar. Ben kapıyı zorlamaya devam ettim. On dakika sonra kapı çaldı. Ben aşağı inerken bir kırılma sesi daha geldi. Hemen kapıyı açtım. Eren hızlıca yukarı çıkarken ben de kapıyı kapatıp yukarı çıktım. Eren kapıyı kırdığında Aybüke'yi gördüm. Odanın ortasında oturuyordu. Bir elinden kanlar akıyordu. Haykırarak ağlıyordu ve etrafta cam parçaları vardı. Elimi ağzıma götürüp kapattım istemsizce. Eren, Aybüke'nin yanına gitti ama ben olduğum yerde donup kaldım. Aybüke ağlarken Eren onu kucağına aldı ve odadan çıkarttı. "İlayda kendine gel! Hastaneye gidiyoruz" dedi. Başımı sallayıp aşağı indim. Hızlıca ayakkabılarımı giyip kapıyı açtım. Eren Aybüke'yi arabanın arka koltuğuna koydu. Yanıma gelip "Meleğim kendine gel tamam mı?" dedi ve bana sarıldı. Ben ellerimi bile kaldıramadım. Ayrılıp arabaya bindik. Hastaneye gelince Eren Aybüke'yi acile götürdü. Ben kendimi taşıyamayıp duvarın dibine çöktüm. O acı çektikçe ben de çekiyordum. O ağladıkça ben de ağlıyordum. Çünkü küçükken birbirimize söz vermiştik. Bir kaç dakika sonra Eren yanıma geldi. Yere oturdu benim gibi. "Sakinleştirici yaptılar. Elini sarıyorlar" dedi. Ona dönüp sarıldım. Elleri hemen belimi buldu. "Tolga'yı mahvedeceğim" dedim. Saçlarımı koklayıp "Bende" dedi. Biraz öyle durduktan sonra hemşire "Aybüke Pusat'ı odaya çıkartacağız" dediğinde ayağa kalktık. Hemşireyi takip ederek Aybüke'yi yatırdıkları odaya geldik. Masum masum uyuyordu. Odaya girince hemşire çıktı. Eren'in bi kolu belimdeydi. Başımı omzuna koyup "Tolga'yı bulman lazım Eren. İkisi de birbirlerini çok seviyor. Onu bulman lazım" dedim. Aybüke'yi incelemeyi bırakıp bakışlarımı Eren'e çevirdim. "Kesin Bursa'da ki evindedir. Çünkü tenha bi sokakta ev tutmuştu. Canı sıkıldıkça oraya giderdi. Yine oraya gitmiştir" dedi. Başımı sallayıp yine Aybüke'ye döndüm. Eren koltukta sızdı ama ben sabaha kadar uyanık kaldım. İçimde sürekli ona birşey olacakmış gibi bi his var çünkü.

Aybüke'den;
Uyandığım zaman elimde ufak bir acı vardı. Etrafıma bakarken Eren'i koltukta uyurken gördüm. İlayda ise duvara yaslanmış kahve içiyordu. Beni görünce kahveyi küçük masa gibi olan yere koydu ve "İyi misin Aybüş'üm" dedi. Başımı salladım ve "İyiyim merak etme" dedim. Yanıma gelip elimi tuttu "Akşama doğru çıkartacaklarmış seni" dedi. Bir şey demedim. Bir saat falan sonra Eren uyandı onlar beni mutlu etmeye çalışırken hemşire kahvaltı getirdi. İlayda'nın zoruyla biraz yemek yedikten sonra lavaboya girdim. Sargılı olmayan elimle yüzümü yıkadım. Aynaya bakarken dün gece aklıma geldi. Beni aramıştı, konuşmuştu. Sesi kötü gelmişti. O da mahvoluyordu. Ama gelmiyordu işte inatçı. "Sen bi gel ben senin kafanı kırıcam" diye kendi kendime mırıldandım. Lavabodan çıkıp odadaki peçete ile yüzümü sildim. Akşama kadar bir şey yapmadım aslında. Oturdum, kalktım, yemek yedim bu kadar. Eve gelince odama kapanmayı hayal ederken İlayda elime pansuman yapacağını söyledi. Oflayarak koltuğa oturdum ve İlayda'yı bekledim. Yavaşça elimdeki sargıyı açıp batikon sürdü. "Neden kendine zarar veriyorsun ki" dedi. Gözlerimi devirip "Vazoyu kırınca kesildi" dedim. Elindeki pamuğu fazla bastırınca "Ahh" diye mırıldandım. "Kendine zarar veriyorsan acısını çekeceksiniz Aybüke hanım. Ayrıca yarın alışverişe kesin gidiyoruz. Salı günü senin doğum günün" dedi. Elimi sararken "En kötü doğum günüm" diye onu düzelttim. Sargıyı da sarınca odama çıktım. Düşüncelerimden sıyrılıp saçımı topladım ve hemen uyudum. Sabah zaten geç kalktım. Hazırlanıp alışveriş merkezine gittik. İlayda'yı zar zor ikna ettim ve kararları bana bırakmasını istedim. Bir mağzaya girdik. Ben elbiselere bakarken yanıma görevli geldi "Nasıl yardımcı olabilirim hanımefendi?" dediğinde elbiselere bakarak "Kendim seçebilirim" dedim. Kadının suratına bakınca "Üstelik beş kilo ağırlık var suratında. Fondöten falan filan. Asıl ben sana yardımcı olayım. Git şu suratını sil yoksa gece rüyalarında gördüğün o zengin kocayı bulamazsın çakma sarışın" dedim. Sonra açık mavi bir elbise buldum. Kabinlere gitmeden önce son kez iğrenç suratına bakıp "Dip boyan gelmiş haberin olsun" dedim. Sırıtarak kabine girdim ve elbiseyi denedim. Bence gayet güzel olmuştum. Hemde rengi benim sarımın gözleriyle aynı renkti. Kabinden çıkınca İlayda şaşkınca bana baktı "Efsane olmuşsun" dedi. Ben aynada kendime bakarken İlayda konuşmaya devam etti "Bence hemen alalım. Bide altına güzel ayakkabı alırsak mükemmel olur" dedi. Başımı sallayıp kabine geri girdim. Hemen elbiseyi çıkartıp kendi kıyafetlerimi giydim. Kasada elbiseyi ödeyip çıkarken o çakma sarı kıza el salladım. İlayda için başka bir yere girdik. Baya bi elbise denedi ama hiç birini beğenmedi. Oradan çıkıp başka mağzaya gittik. Orada sonunda pudra renginde bir elbiseyi beğendiğinde acıktığım için zorla yemek katına çıkarttım. Yemek yerken telefonum çaldı. Hamburgerimi masaya bırakıp telefonumu açtım. "Efendim annecim" dedim ve ağzımdakileri yuttum. "Nasılsın güzel kızım" dedi. İçeceğimden biraz içip "İdare ederim. Sen nasılsın" dedim. Annem, babam ve kardeşim Ankara'da yaşıyorlar ve çok sık görüşemiyoruz. "İyiyim bende. Şey diyecektim. Bu sene doğum gününde gelemeyeceğiz. Babanın işleri çok yoğunmuş" dediğinde üzülsem de "Tamam ya sonra görüşürüz zaten" dedim. Annem "Tamam kızım. Hadi görüşürüz İlayda'ya selam söyle dikkatli olun" dedi. Gülümseyerek "Tamam annecim. Onunda selamı var bak. Görüşürüz" dedim ve telefonumu kapattım. İlayda'ya olayı anlatıp yemeğimi bitirdim. Ayakkabıcıya girdikten sonra taksiyle eve gittik. Bütün akşam konuştuk falan. Çok geç yattık ama uzun zaman sonra az da olsa mutlu olmuştum.

Bir dahaki bölüm salı gününü anlatacak ve 13. Bölüm Eren&İlayda ağırlıklı olacak. Öptüm hepinizi...

Aşkın Gölgesinde  (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin