24. Bölüm

180 19 9
                                    

Azıcık gecikmiş olabilir.
İyi okumalar...

Sabah kalkar kalkmaz aşağı inip camdan Tolga'ya baktım. Hala aynı yerinde duruyor ve bizim kapıya bakıyordu. Burnu kızarmıştı ve öksürüyordu. Aybüke! Sen artık onu düşünmeyeceksin! Sen Aybüke Pusat'sın! Soğukkanlı bir kızsın!

Salına salına odama çıktım ve güzelce giyinip İlayda'nın yanına gittim. "Ben kahvaltımı dışarıda yapacağım geliyor musun?" dedim. İlayda dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra "Dün akşam Tolga'nın söylediklerinin doğruluk oranının %99 olduğunu söyledi Eren. Yani gerçekten kız öpmüş olabilir. Hatta kız öpmüş. Bence barışın artık. Hem gece çok yağmur yağdı" dedi. Kapıya yaslanıp "Ben o %1'lik kısma inanıyorum. Bu yüzden eski Aybüke'yim artık" dedim ve aşağı indim. Nefret ettiğim topuklu botlarımı giyip dışarı çıktım. Tolga'ya bir kere bile bakmadan yürümeye başladım. Kolumu tuttu ve "Nereye" dedi. Önce koluna sonra gözlerine bakıp "Çek şu elini" dedim. Yavaşça elini çekip "Aybüke nolur inan bana. Dün anlattıklarımın hepsi gerçek sana yemin ederim" dedi. Ellerimi cebime sokup "İspatla o zaman" dedim. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Bende bu sırada arkamı dönüp yürümeye başladım. Bi anda kendimi omzunda buldum. "Tolga bırak yemin ederim polisi ararım" diye bağırdım. Arabaya doğru yürümeye başladığında "İlayda!" Diye bağırdım. İlayda kapıya çıkıp kahkaha atmaya başladı. Tolga "Bana başka çare bırakmadın" deyip beni ön koltuğa koydu. Kapıyı kapatır kapatmaz direkt kilitledi. Sonra kendi kapısına gidip kilidi açtı ve binip tekrar kilitledi. Kapıyı zorlayarak "Tolga aç şu kapıyı!" Dedim. Emniyet kemerini takarken "Kanıt isteyen sensin" dedi sakince. Elimi anlıma koyup "Tamam kanıt falan istemiyorum. Şimdi kapıyı açar mısın?" dedim yavaş yavaş. Bana dönüp kolyeyi sarkıttı ve "Yani bana inandın ve kolyeni takacaksın" dedi. Tekrar sinirlenip "Hayır Tolga onu unut ve aç şunu!" Diye bağırdım. Beni takmadan gaza bastı. Bir şey yapamayacağımı anladığımda kafamı cama yaslayıp yolu seyrettim. Tolga sürekli öksürüp hapşırıyordu. Ama sesimi bile çıkartmadım. Onların eve geldiğimizde kilidi açtı ve arabadan indi. Ben hiç bir şey yapmadan aynı şekilde camdan bakıyordum. Dışarıdan bana bakınca çıktım. Yavaş yavaş eve yürüdük. Elini belime koyunca geri çekildim ve "Benden uzak dur!" dedim. Ellerini havaya kaldırıp "Peki" dedi. Eve girince büyük dolabın üzerini gösterdi. "Ne var orada" dedim. Kırmızı bir şey belli oluyordu ama ne olduğunu kestiremedim. Önündeki kutuyu biraz çekince kamera olduğunu gördüm. "Sen ne çeşit bi manyaksın be!" dedim. İçeriye yönelince "Salonda da var" dedi. Salonun girişinde bekledim. İçeriye adım atmadım. Yukarıya çıkıp on dakika falan gelmedi. Meraklanıp yukarı çıktım. Odasına girince laptopla uğraştığını gördüm. "Hala neyi ispatlamaya çalışıyorsun ki" dedim. Cevap vermeden kayıtlara bakmaya devam etti. Yastığının üstünde Ankara'dayken odamdan aldığı resmim vardı. Yatağın yanına gidip resmimi aldım. Tolga "Onu yerine bırakırsan sevinirim" dedi. Resmi çantama atıp "Sadece sevinmemen için bile alabilirim" dedim. Biraz sonra bana bakıp laptopu gösterdi. Gidip izlemeye başladım. Kapı açılıyordu ve Tolga giriyordu. O kız girmeye çalışınca ona bağırıyordu. Sonra kız sahte gözyaşlarıyla bir şeyler söyleyip dudağına yapışıyordu. Tolga itmesine rağmen ayıramayınca ben giriyordum. Sonrasını zaten biliyorum.

Duvara yaslanıp "Bunları görmem hala dudaklarında o kızın izini taşıdığın gerçeğini değiştirmez" dedim. Bana yaklaşıp "Bence o sorun bile değil. Silebilirsin." dedi. Ellerimi önümde tutup "Yaklaşma" dedim. Ama sesim güçlü çıkmamıştı. Ellerimi tutup aşağı indirdi. Hatası yokken onu affetmemem doğru değildi ama onu bu kadar çabuk affetmem de doğru değildi. Bir yanım hiç bir suçu yok affet! derken diğer yanım affetme biraz daha sürünsün! diyordu. Biraz daha yaklaşınca "Tolga uzak dur" dedim. Onu bu kadar çabuk affedemezdim! Sonunda "Uzak dur" diye bağırabildim. Ellerimi bıraktığı gibi onu itleyip aşağı indim. Neden bilmiyorum ama gözyaşlarım akıyordu. Koşarak evden çıktım. İlk gördüğüm taksiye binerek alışveriş merkezine gitmesini söyledim. Hafif yağmur yağmaya başlamıştı. Alışveriş merkezinde bir yere oturup yemek sipariş ettim. İçimdeki savaşı bir türlü yenemiyordum. Affetmeli miydim? Yoksa affetmemeli mi?

Yemeğimi yedikten sonra biraz dolaştım ve dışarı çıktım. Ara sokaklarda ilerlerken dört-beş tane adam gördüm. Üzerleri pisti ve muhtemelen sarhoşlardı. Az ilerde caddeye çıkan yolu görünce hızlandım. "Hey nereye böyle hızlı hızlı" dedi adamlardan biri cevap vermeden yürümeye devam ettim. Biri önümü kesince biraz geriledim. Geldiğim yola baktım. Eğer koşarsam sanırım kurtulabilirdim. Arkama dönüp koşmaya başladım ama biri saçımı tuttu. Elini tutup çevirdim ve kasığına tekme attım. Diğerleri yaklaşırken korkudan "Gelirseniz sonunuz arkadaşınıza benzer" dedim. Biri kahkaha atıp "Ama biz senin canını acıtmayacaktık. Sen neden arkadaşımızın canını acıttın" dedi. Kolumu tutunca tüm gücümle itleyip geri çıktım. Adamlar yaklaşırken bi anda karmaşa çıktı ve biri adamlara saldırdı. Biri yeri boylarken diğeri kaçınca Tolga olduğunu gördüm. Yanıma gelip "İyi misin balerinim. Dokundular mı sana" dedi. Gözlerine bakarak başımı salladım. Belimden tutarak beni sokağın çıkışına yönlendirdi. Korkudan ağzımı bile açamadım. Bir apartmanın merdivenine oturup derin derin nefes alıp verdim. Benim tekme attığım adamın yaklaştığını gördüm. Ağzımdan sadece "Tolga" kelimesi çıktı. Tolga bakışlarımı görüp arkasına döndü. Sakince "Yürü git burdan olay çıkmasın sevgilim korkuyor" dedi. Adam kahkaha atıp yumruk atınca Tolga'da girişti. Biraz sonra adam yerde yatıyordu. Ayağa kalkıp "Birincisi ben korkmuyorum" diye yalan söyledim. Sonra "İkincisi sevgilin değil eski sevgilinim. Yada oyuncağım da diyebilirdin" diye ekledim ve zaten görünen caddeye doğru yürümeye başladım. Hay ben benim ara sokağa girme aklıma tüküreyim!

Tolga kolumu tutup apartman girişine çekti. Beni duvara yaslayıp "Bi daha kendine oyuncak deme! Sen de izledin gördün benim bir suçum yok! Her şey anlattığım gibi! Neden hala inatçılılık yapıyorsun" diye bağırdı. Kolumdaki eline bakarak "Canımı acıtıyorsun" dedim. Kolumu bırakmadan "Hadi anlattığıma inanmadın ya gördüklerin? Onlara da mı inanmıyorsun? Neden hala inanmıyorsun, neden sana yaklaşmama izin vermiyorsun Aybüke?" dediğinde sinirlenip gözlerine baktım. "Çünkü seni hala çok seviyorum gerizekalı. Lanet olsun ki o kızı öpmene rağmen seni çok seviyorum. Senden vazgeçemiyorum. Ama bu kadar erken de affetmek istemiyorum" dedim. Sıktığı elini gevşetti. Gözlerini yumdu ve biraz öyle bekledi. Gözlerini açınca kızarmış mavilerine baktım. Kısık sesle "Bunları son kez söyleyeceğim Aybüke. Seninle oynamadım. O kızı ben öpmedim. Seni sevdim, seviyorum ve hep seveceğim" dedi ve apartman girişinden çıktı. Bende peşinden çıktım. Boş sokakta arkasından "Yine mi gideceksin" diye bağırdım. Durdu ama arkasına dönmedi. "Yine mi beni bırakıp gideceksin. Sana sadece iki kere seni sevdiğimi söyledim. Birinde gittin şimdide mi gideceksin!" diye bağırdım. Yavaşça arkasına döndü bana adım adım yaklaşırken "Beni bırakan sensin. Her şeyi, suçsuz olduğumu anlattım. Daha ne yapmamı bekliyorsun? Hay yolda araba çarpsaydı da o eve varamasaydım" dedi. Kaşlarımı çattım ve "Düzgün konuş gerizekalı" dedim. Gelen gök gürültüsü yağmurun habercisiydi. İyice bana yaklaşınca yağmur başladı. Yavaş yavaş ıslanırken "Ben bütün gece ne çektim haberin var mı? Kolyeyi yere attığında içim parçalandı." dedi. Omzuna vurup "Sen benim ne çektiğimi biliyor musun? O kızın dudaklarında izi olduğunu bilmek beni her saniye parçalıyor! Asıl senin bundan haberin var mı?" dedim. Yağmur tamamen bizi ıslattığında "Bence her şeyi silip tekrar başlamamızın zamanı geldi." dedi ve ellerini yanaklarıma koydu.

Aşkın Gölgesinde  (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin