Geciktiği için özür dilerim tam kitap fuarı ve sınav zamanı olduğu için geç yükledim. İkinci sınavlara kadar olabildiğince fazla bölüm atmaya çalışacağım. Çok bölüm yükleyemeye bilirim. Umarım anlayışla karşılarsınız.
İyi okumalar...Aybüke'den;
Sabah uyandığımda gülümseyerek telefonumu elime aldım saati görmemle hemen aşağı indim. İlayda yoktu. Zaten saat 13:00'di. Odama tekrar çıkınca komidinimde kolyemi gördüm. Şu Tolga ile ikimizin kolyesini...Kolyeyi elime alıp telefonuma baktım. Tolga'dan mesaj vardı. Ses kaydıydı yolladığı. Kaydı açıp dinlemeye başladım. "Beni çok mu seviyorsun" dedi kayıtta Tolga. Sonra kendi sesimi duydum "Çok". Of lanet olsun ya! Neden onunla beraberdim ki dün gece? Tolga'nın sesini tekrar duyunca dikkat kesildim "Bende seni çok seviyorum" dedi. Utancımdan kaydı kapattım. Kolyeye bakınca aklıma o lanet günün öncsindeki konuşmamız geldi.
'Bu hikaye tamamen bitmeden bunları boynumuzdan asla çıkartmayacağız tamam mı sarı. Asla!'
'Bu hikaye asla tam anlamıyla bitmeyecek'Artık asla tam anlamıyla bitmeyeceğini anladıktan sonra yavaşça kolyeyi boynuma taktım. Sonra Tolga'yı aradım. Hemen açtı. "Nerdesin" diye sordum. Hapşırdıktan sonra "Evdeyim" dedi. Öksürdüğünde telefonu kapattım. Giydiğimde kolyemin gözükeceği bir t-shirt alıp giydim. Kot pantolonumu da giyip hızlıca aşağı indim. Spor ayakkabılarımı giymeden önce taksi çağırdım. Ayakkabılarımı da giyip siyah hırkamı üzerime geçirdim. Taksi gelince telefonumu ve paramı alıp çıktım. On beş dakikalık kısa bir yolculuktan sonra eve gelince adama parasını verdim. Hızlıca kapıya gittim. Bir kaç kere zile bastım. Kapıyı kızarık burnuyla Sarı'm açtı. Gülümseyip "Hoşgeldin" dedi. İçeri girdim ve salondaki battaniyeli koltuğa baktım. Cidden çok kötü hasta olmuştu. Yanıma gelince "Koltuğa yat ve kalkma" dedim. Ciddi bir hale bürünüp "Emredersiniz komutanım" dedi ve koltuğa yürüdü. Gülümseyip mutfağa gittim. Telefonumdan şarkı açıp çorba için malzeme çıkarttım. Yaklaşık yarım saat sonra çorba hazırdı. Bir kaseye koyup biraz da portakal suyu sıktım. Tepsiyle içeri götürdüm. Televizyonla uğraşıyordu manyak. "Tolga salak mısın? Niye televizyonun yanında tornavidayla duruyorsun" dedim. Tornavidayı bırakıp koltuğa oturdu. Tepsiyi sehpaya bırakıp "İç şunları" dedim. Gülümseyerek kaseyi eline aldı ve hızlı hızlı içmeye başladı. Tam karşısında olan sandalyeye oturdum ve onu izlemeye başladım. Çorbasını bitirince kaseyi aldım ve "O portakal suyu da bitecek" dedim. Kaseyi mutfak tezgahına bırakıp arkamı dönünce tam dibimdeydi. Heyecandan yutkundum. Eli hırkamın fermuarına gelince sessizce "Ne yapıyorsun" dedim. Sesim istesem de çıkmamıştı. "Şşt" dedi. Kolyemi eline alınca ne yaptığını anladım. Parlayan mavileriyle bana bakınca "Bana bu hikaye asla tam anlamıyla bitmeyecek demiştin. Ben de ikna oldum. Hala seni çok seviyorum ve bu hikaye asla tam anlamıyla bitmeyecek" dedim. Kolyemi bırakıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Benden izin ister gibiydi. Dudaklarımı aralayınca eli belime geldi. İlk defa böyle güzel öpüyordu beni. Gözlerimiz kapalıyken beni içeri yönlendirdi. Muhtemelen şu anda içerideki büyük yemek masasının üzerinde oturuyordum. Nefesim yetmeyince ayrıldım. Anlını anlıma yaslayıp "Çok özlemişim kokunu, öpüşünü, dudaklarını ama en çok da seni" dedi. Sadece gülümsedim. Sonra "Tolga" dedim. Gözlerini açmadan "Hı" diye mırıldandı. Zor tuttuğum gözyaşlarımla "Ben her şey için özür dilerim. Kolyeyi yere attığım için. Sana vurduğum ve inanmadığım için" dedi. Gözlerini açıp kızarmış gözlerime baktı. Cevap olarak dudağımın kenarına bir öpücük kondurdu. Gülümsedi "Bu hallolduğuna göre" dedi ve sinirden olduğu belli olan gülümsemesini bozmadan "Şu Mert'in adresini ver balerinim" dedi. Gülmemek için yanağımı ısırdım ve "Siz beraber takılmıyor muydunuz ya? Vardır sende" dedim. Boynunu yana yatırıp "Yok ya bizim okuldaki Merve'nin arkadaşıymış o yüzden öyle dışarı çıkmıştık bi gün. Neyse artık ben bulacağım" dedi. Gülümseyerek yakasını tuttum "Bulaşma şu çocuğa" dedim. Biz birbirimize bakarken zil çaldı. Yakasını bıraktım ve hemen kapıya gittim. Karşımda Mert'i görünce şaşırdım. Muhtemelen o da beni gördüğü için şaşkındır. "Mert?" dedim. Onu ilk defa böyle görüyordum. Sinirli gibiydi. Derin bir nefes aldı ve "Tolga'yı çağırırmısın" dedi hala kibarken. Tolga arkamdan gelip "Ne var Mert" dedi. Yumruk yapmış olduğu eline bakarken "Biraz gelsene" dedi. Tolga hızlıca dışarı çıktı. Biraz uzaklaştılar ve ben ne konuştuklarını duyamadım. Onları izlerken Mert bir anda yumruk atınca iri gözlerimle yanlarına koştum. Ben gidene kadar Tolga çocuğu hırpaladı. "Tolga dur! Tolga!" dedim ve belinden tuttum. Mert "Bunu yapmayacaktın" dedi ve kanayan burnuyla hızlıca bahçeden çıktı. Hemen karşısına geçip kanayan kaşına baktım "Tolga iyi misin? Ne dedi de bu kadar sinirlendin" dedim. Soluk soluğa hala peşinden bakarken "Yok bir şey" dedi ve belimden tutup beni eve yönlendirdi. Koltuğa oturup gözlerini kapattı. Mutfaktaki ilk yardım kutusunu alıp yanına tekrar döndüm. "Aybüke gerek yok" dedi. Onu dinlemeden gazlı bezi ve batikonu çıkarttım. Gazlı beze biraz batikon döktüm ve kanayan yaranın üzerine bastırdım. "Sana ne dedi" diye sordum hala yarayı temizlerken. Siniri hala gözlerinden okunuyordu, "Günün bu kısmını unutuyorsun balerinim ve şu yarayı da dert etme" dedi. Bezi çekip küçük bir yara bandı yapıştırdım. Neyseki kötü değildi. Malzemeleri topladım ve yanına oturdum. Başımı göğsüne yaslayınca kollarını bana sardı. Yutkunup "Sinirlerini kontrol etmelisin sevgilim" dedim. Anlıma uzun bir öpücük kondurup "Kitaplıkta bir hediye paketi var. Bak bakalım neymiş" dediğinde önce gözlerine baktım. Sonra heyecanla yerimden kalktım. Kitaplığı karıştırmaya başladım. Hediye paketini bulunca hızla koltuğa geri döndüm. Heyecanla paketi açınca Tolga'ya sarıldım. "Ya sen bi tanesin" dedim ve minik bir öpücük kondurup kitaba döndüm. Can Yücel - Sevgi Duvarı'nı almıştı.