Lincoln...
Bu şehre artık tahammülüm iyice tükeniyordu. Marcelo' yu deli gibi özlüyordum. Öte yandan neredeyse her gün Bay Ali evime uğruyordu. Bu akşam da yine kapı çaldığında onun geldiğinden emindim. Salona indim.
-"Kim geldi Hashmet?"
-"Kardeşiniz"
Merdivenlerden inerken Hashmet salondan çıktı.
-"Hakim mi?"
-"Hayır efendim."
Salonun kapısında durdum.
-"Senin burada ne işin var?"
Sait koltuklarımdan birine kurulmuş ters ters bakıyordu. Üzerine atlayıp, ağzını burnunu kırsam hiç de fena olmaz diye düşünüyordum.
-"İkizimi özledim."
-"Demek öyle?"
Ne istiyorsa karşılığını alacaktı. Kavgaysa kavga, umurumda değildi. Karşısında ki koltuğa geçtim ve Hashmet' e seslendim.
-"Nargile getirin."
Sait çarpık bir gülüş attı.
-"Sana ne ikram edeyim?" dedim.
-"Sen bu kadar nazik miydin?"
-"Beni ne kadar tanıyorsun ki?"
Hashmet nargileleri getirdiğinde çay yapmalarını söyledim.
-"Şimdi rol yapmayı kes de, ne istiyorsun benden onu söyle."
-"Mirastan hak almayacaksın."
Şaşırmıştım. Buraya Marcelo ile ilgili zırvalamaya geldiğini sanıyordum.
-"Bütün derdin bu mu?"
-"Evet bu. Aileye girmen ya da artık kardeşim olman umurumda değil. Sen benim için bir hiçsin."
-"Aman ne kadar üzüldüm." Yan yan gülüyordum.
-"Mirastan hak almayacağına dair bir belge imzalayacaksın."
-"Sizin paranızda gözüm yok. Ben yeterince zenginim."
Böyle söylediğimde gözünü etrafta dolaştırdı. Sonra baştan ayağa beni süzdü.
-"Öyle mi? O yüzden mi böyle giyinip, böyle bir evde oturuyorsun?"
-"Burası benim kendi evim değil, seni geri zekâlı. Meksikalıyım ben unuttun mu?"
-"Öyleyse neden def olup gitmiyorsun?"
-"Gidiyorum" dedim ve nargilemden bir duman çekip keyifli keyifli üfledim. Bu sırada Hashmet çay ve çörek getirdi.
Sait şaşırmıştı.
-"Ne zaman gidiyorsun?"
-"Orası seni ilgilendirmez."
Sustu. Konuşmak istediği başka şeyler de vardı emindim. Ama ne konuşmak istiyorsa bir türlü soramıyordu.
-"Eee? Başka ne derdin varsa öt. Yoksa da kapının yolunu biliyorsun. Bilmiyorsan Hashmet seni yolcu etsin."
Kızmaya başlıyordu. Bunu sevmiştim. Kavga çıkarsa şöyle bir güzel ağzını burnunu dağıtırdım ve içim soğurdu. Ellerini kavuşturdu ve dizlerinin arasına koydu. Başını eğdi.
-"Marcelo..." dedi ve sustu.
-"Ne olmuş ona?"
-"Seni seçti."
-"Evet. Bu çok normal değil mi? Zaten hep beni seçmişti. Seninleyken bile."
Kafasını kaldırdı. Öfkesini görüyordum ve bu bana zevk veriyordu. Pis pis gülümsüyordum ve nargilemi içiyordum.
-"Benimleyken seni unutmuştu. Senden nefret ediyordu."
-"Hayır etmiyordu."
-"Bunu nasıl söylersin?"
-"Onu iyi tanıyorum. Peki ya sen? Sen onu ne kadar tanıyorsun?"
-"Yeterince tanıyorum."
-"Öyleyse seni bir yara bandı olarak kullandığının da farkına varmışsındır."
Yüzünü acı içinde buruşturdu ve ağlamaya başladı.
-"Bu... Bunu... Zaten... Biliyorum."
Ağlamasını beklemiyordum. İnsanların karşımda ağlamasından nefret ederim.
-"Ben senin yerine geçmeye çalıştım. Aramızdaki benzerlik sayesinde onla yakın olabilirdim ve oldum da."
Son söylediği tepemi attırmıştı.
-"Onunla ne kadar yakın oldun?"
-"O benim sevgilimdi."
Kudurma sırası bana gelmişti. Sait'in ona dokunmuş olma ihtimali beni delirtiyordu. O benimdi! Sadece benim. O masum yüzü, bembeyaz yumuşacık teni, dudakları, ipeksi saçları her yeri her şeyi sadece benimdi!
-"Onunla... Hiç... Yattın mı?"
Boğazım düğümlenmişti. Öfkeden öyle bir şişmiştim ki nefes alamıyordum. Göğsüm nefes aldıkça kabarıyordu. Bir boğa gibi burnumdan soluyordum. Sait cevap vermeyince yüzüne baktım. Yan yan gülümsedi.
-"Orası, seni hiç ilgilendirmez."
Artık kendimi tutmama gerek kalmamıştı. Yerimden fırladığım gibi yumruğu suratına geçirdim ve üzerine çöktüm. Yakasından tuttum. Dişlerimin arasından tekrar sordum.
-"Onunla yattın mı? Ona dokundun mu?!"
Hırlar gibi çıkıyordu cümlelerim.
-"Evet dokundum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In The Shadow of Love II
Romance"In The Shadow of Love" adlı hikayenin devamı, ikinci sezonudur.