Sarp düşmek üzere olan kızı yakalayıp kendine yasladı. Fakat iki bedenin bu ani yakınlaşması Güneş'in utanmasına Sarp'ın ise allak bullak olmasına yol açtı. O an genç adamın hayatındaki en büyük ikilemlerden birini yaşadığını düşünebiliriz. Tam olarak, kızı pistin ortasında çılgınca öpmekle kucağından fırlatıp ardına bakmadan kaçmak arasında bir noktadaydı. Ve iki tarafa da şiddetle çekiliyordu.Güneş yanakları kıpkırmızı olmuş bir halde genç adama 'otursak mı artık' dedi. Sarp'ın ise kendine gelmek için serin havaya ihtiyacı vardı. Balkona açılan kapıyı gösterdi kıza. Müziğin sesini bastırmak için kulağına eğilerek bağırdı.
- Hava alalım mı biraz?
- Olur.
Camlı kapıya vardıklarında kapının yanındaki raflarda dizi dizi duran kırmızı şallardan bir tane çekip aldı genç adam. Güneş ahşap korkuluklara yaklaştığında boğaz ayaklarının altındaydı. Geniş balkon pist kadar olmasa da kalabalık sayılırdı, Güneş öpüşen çiftlere bakmamaya çalıştı, Sarp'ın da bakmamasını umdu çünkü yeterince utanmıştı zaten..
Terlemiş vücudu gecenin serinliğinde ürperirken omuzlarına sarılan şalın yarattığı rahatlama hissi çok iyi gelmişti kıza. Dönüp Sarp'a minnet dolu bakışlar attı ve gülümsedi. Kızın yumuşayan bakışları Sarp'ın ruhunun çok derin bir noktasına dokunmuştu. Ama hayır, o kalas lafını unutturacak kadar değil..
- Güneş, düşerken seni tuttum diye utandın gibi geldi bana, yüzün falan kızardı sanki, şaşırdım açıkçası..
Güneş genç adamın tavrında bir istihza sezerek kaşlarını çattı.
- Utanmam çok mu tuhaf?.. Ben rahat bir kız mıyım, sen beni ne sandın? Öyle erkek arkadaş falan edinen biri değilim, dolayısıyla sarılmaya, kucaklaşmaya alışkın değilim.
- Yok canım, seninle arkadaş olacak erkeğin aklından şüphe ederim zaten, ben onu kastetmedim. Daha yeni tanıştığın birine dümdüz kalas diyecek kadar... Ah, yok uygun bir kelime bulamıyorum... Demek istediğim, senin utanma duygun var mı hakikaten?
- Sen kendince bir fikir edinmişsin zaten, daha niye bana soruyorsun ki? Sen al havanı, ben yeterince serinledim, içeri giriyorum..
- Seni masana götüreyim.
- Gerek yok, masanın yerini biliyorum.
- Gerek var.. Senin aksine benim saygı ve nezaket kavramlarına inancım var, kurallarım var. O yüzden lütfen önden buyur..
İki genç gergin bir şekilde masaya yaklaşırken Sevil de heyecanla Işık'ı çekiştiriyordu. Güneş ve Sarp'ın geldiğini görünce onlara da seslendi.
- Haydi canım, üst katta karaoke partisi varmış, bayılıyorum karaokeye ben, haydi toplanın, gidiyoruz..
Orhan hala itiraz etmeye çalışıyordu.
- Sevil ne lüzum var karaokeye Allah aşkına?
- Ben bir daha ne zaman çıkabileceğim acaba dışarıya? Bu akşam her şeyi yapmak istiyorum, siz de ben ne istersem onu yapacaksınız, bu benim gecem..
- Niye öyle diyorsun aşkım, yine çıkarız, bak kaç saat oldu, annem hiç aramadı, demek ki sorun yok..
- Belli olmaz, ben Alicanımı sık sık bırakmam hem.. Karaokeye şimdi gidiyoruz. Haydi kalkın..
Sevil herkesi sürü gibi önüne katarken Sarp arkadaşlarının yanına dönmek için müsaade istedi.
- Ay, vallahi bırakmam Sarpcığım ama, kırk yılın başında bebeğini bırakıp dışarıya çıkmışım, hep birlikte karaoke yapıp eğlenelim istiyorum, beni kıracak mısın?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIKTAN
General FictionTAMAMLANMIŞ HİKAYE Bu bir dik duruş hikayesi olmalı. Bir kadın ve bir erkeğin diğerinden bağımsız varoluşlarının hikayesi. Ama ya bir de çocuk varsa... İki noktayı bir üçgen haline getiren üçüncü nokta... Bir aile, bir aşk üçgeni... Ya da hiçbiri...