Medya: Procol Harum, A Whiter Shade Of Pale
Işık genç adamın sesine de gitar çalışına da hayran kalmıştı. O an öyle geldi ki bir daha bu şarkıyı Adam Levine'den dinlemek eskisi kadar keyif vermeyecekti. Dayanamayıp nakaratlara eşlik etmeye başladı. Sesi fena değildi aslında ama Tan hiç etkilenmemiş hatta duymamış gibiydi. Oysa kız nedense bir beğeni ifadesi ya da sadece bir bakış beklemişti. Genç adamın görmezden gelişi umursamadığının göstergesi miydi?
Gerçi düşününce, sevdiğini söylediği şarkıyı çalışı anlamlıydı. Demek ki yine de kendisi için çalıyordu. Işık kalbine dolan neşeye inanamadı. Neden bu kadar önemsiyordu ki? Off, lütfen aşık falan olmasındı. Yani bu çok riskliydi, Tan gibi, benmerkezciliğin başkenti olan bir adama aşık olursa biterdi.. Allah acısın..
Şarkının sonlarına doğru kapıdan başını uzattı Ferhunde. Sonra da varlığının geri kalanıyla arz-ı endam etti odada. Sessizce yürümeye dikkat ederken daha bir cilveli görünüyordu sanki. Tan'a en yakın koltuğa zerafetle oturdu ve uzun bacaklarını üst üste attı. Siyah elbisesi biçimli vücudunu daha da biçimli gösteriyor, maşalanıp dağınık toplanmış sarı saçlarından dökülen bukleler yüzünün çevresinde neşeyle oynaşıyordu. Tan şarkısının son notalarını bastıktan sonra odadaki kızları yok sayarak karısının otuz yıl sonraki hali olarak gördüğü kadına gülümsedi.
- Tanerciğim, ne güzel çalıyorsun maşallah. Rahmetlim de çalardı..
Kadın rahmetlim lafını pek dolu dolu söylemişti ama yüzündeki keyifli ifade hiç de ölmüş kocasından bahseder gibi değildi. Tan anlamaya çalışırken bir yandan teşekkür etti. Işık'ın yüzünün asıldığı da gözünden kaçmamıştı bu arada. Ferhunde lafına devam etti.
- Canım, benim çok sevdiğim bir şarkı var. Bilir misin acaba? Eski ama sen bilirsin bence. Whiter Shade Of Pale. Söylesen benim için keşke.
- Tabii ki söylerim..
Tan eskilerin bu hoş şarkısını Annie Lennox söylememiş olsa belki de öğrenmeye uğraşmazdı ama Annie'nin yeri başkaydı. Sesinin bütün becerilerini sergileyerek ve kendisine eşlik eden Ferhunde'yle sık sık göz göze gelerek söyledi şarkıyı genç adam. Bitiminde de tek alkışlayan Ferhunde oldu zaten.
- Harika.. Ne müthiş sesin var canım senin.
- Teşekkür ederim Ferhunda Hanım. Başka istediğiniz şarkı var mı?
- Ayy, rahmetlimin benim için söylediği şarkıyı söylesen keşke. Lady. Kenny Rogers'ın şarkısı hani. Biliyor musun ki?
- Benim bilmediğim şarkı henüz yazılmadı da o şarkıyı piyanoyla daha rahat söylüyorum. Söz ilk fırsatta çalacağım. Ben şimdi başka bir şey çalayım size.
Tan tellere daha güçlü vurabilmek için kalkıp kanepenin geniş koluna oturdu. Bakmasa da Işık'ın ters ters kendilerini süzdüğünün farkındaydı. 'Kudur bakalım Işık Hanım. Bunaldığın anda yetiş Saadettin diye bağır. Kayınbabişin koşar gelir hemen..' iç sesi bunları söylerken elleri Faith'in ilk akorlarını basmaya başlamıştı bile.
Işık, George Michael'ın bu şarkısına deli olurdu. Tan da karşısında, kotun içini dolduran uzun bacaklarıyla ritim tutarak, tellere vurdukça kol kasları boğum boğum kasılarak, sesinin en buğulu halini kullanarak erkeksi çekiciliğin kitabını baştan yazıyordu ama oturduğu yerde yılan gibi kıvrılarak dans eden Ferhunde cadısına cilvelenmesi yok muydu.. Işık'ın gitarı elinden çekip kafasına geçiresi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIKTAN
Ficción GeneralTAMAMLANMIŞ HİKAYE Bu bir dik duruş hikayesi olmalı. Bir kadın ve bir erkeğin diğerinden bağımsız varoluşlarının hikayesi. Ama ya bir de çocuk varsa... İki noktayı bir üçgen haline getiren üçüncü nokta... Bir aile, bir aşk üçgeni... Ya da hiçbiri...