Bölüm 44

2.8K 188 30
                                    

Özelden mesaj atan okuyucularıma özel durumu anlattım. Neden bölümlerin gelmediğini ve neden Wattpad' e ara verdiğimi. Ailevi olarak çok özel bir durum yaşadık, gerçekten hepinizden özür diliyorum. Bu kötü anımda yanımda olan herkese çok teşekkür ederim, hepsini çok seviyorum ve iyi ki varlar. 

Bölüm dokuz sayfa oldu sanırım. Aslında zorlanarak yazdım çünkü hala daha aklımı toplayamadım kusura bakmayın. Geçen bölümün vote sayısı da beni biraz üzdü. 

Neyse, hepinize keyifli okumalar dilerim. İki tane bölüm şarkısı seçtim. İlk baştan okumaya başlarken, ''James Arthur - Recovery'' Birinci parantezden sonra ise Multimedia' daki şarkıyı açmanızı şiddetle tavsiye ederim! 

Kendinize iyi bakın, kırk beşinci bölümde görüşmek üzere!

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yaklaşık kırk beş dakika sonra evdeki herkes dağılmıştı. Ev şu anda matem havasındaydı. Kimse kimseyle fazla konuşmuyordu.

Kırk beş dakika boyunca bahçedeki salıncakta bir ileri bir geriye sallanıp bekledim. Skyler’ a bir veda konuşması yapmak bile aklıma gelmedi değil. Ağlamamak için kendimi sıktım. Nefesimi tuttum. Gözlerimi kapattım. Tırnaklarımı kollarıma geçirdim.

Ama gerçek kesindi. Şunun şurasında sadece bir hafta kalmıştı. Artık yarı ölümlüydüm. Bir hafta sonra ölebilme oranım yarı yarıyaydı.

Ben öldükten sonra arkamda bıraktıklarım ne olacaktı? Annem ve Skyler ne olacaktı? Maggie, Ashley, George, Ryan, Josh ve Oliver? Onlara ne olacaktı?

Dudaklarımı sertçe dişledim.

Acı gerçek kendini gösteriyordu. Ve herkesin kendini hazırlaması lazımdı.

Annemle konuşacaktım. Skyler ile konuşacaktım. Diğerleriyle konuşacaktım. Belki de Skyler ile ilişkimiz bitmeliydi. Ona bu acıyı çektirecek kadar bencil biri değildim. Bir hafta boyunca kendini benim ölümüme hazırlamalıydı.

Kırk beş dakika sonra biri kolumdan tuttu. Başımı kaldırıp dolu gözlerimle kolumu tutan kişiye baktım. Annem olmasını bekliyordum. Evde sadece ben ve o kalmıştık. Ama Oliver’ dı. Sahi, o nereden çıkmıştı?

‘’Merhaba…’’ diye fısıldadım. Gözlerimi sıkıca yumup derin nefesler aldım.

‘’Merhaba…’’ dedi o da. Yanıma oturup dizini ritmik bir şekilde aşağı yukarı sallamaya başladı.

İkimiz de sustuk. Konuşacak bir şeyimiz yoktu.

Ve sonra Oliver kendine hakim olamadan işte, beynimi kemiren soruyu sordu.

‘’Ölürsen ne olacak peki?’’

Cevap veremedim. Koluna girdim ve beraber bahçeye çıktık. Artık Oliver’ ın babamın katili olmasını da umursamıyordum. Çünkü her şeyi Nathan yapmıştı.

‘’Eğer ben ölürsem, Nathan’ ı siz öldüreceksiniz.’’

Telefonumdaki ses kaydını açıp Oliver’ a dinlettim. ‘’Bunu kesinlikle annene dinletmelisin Nora.’’

‘’Hayır. Hayır şimdi değil Oliver.’’ Başımı iki yana salladım. ‘’Eğer anneme dinletirsem olaylar bambaşka bir dereceye ulaşır. Yarışmaya hazırlanamam ve ölürüm. Ama kazanırsam, zevkle Nathan’ ı kendim öldürebilirim.’’

Bana kaçamak bir bakış attı. ‘’Emin misin?’’

Başımı salladım. ‘’Elbette.’’

Feel Me.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin