3.Tekil Şahıs
Natsu Dragneel, yine saçma sapan bir baloya kardeşleri tarafından zorla sürüklenmek üzereydi. Söylenecek bile enerjisi olmadığı için hazırlanmayı kabul etmiş ve kendisini çoktan en kötüsüne hazırlamıştı. Çünkü hiçbir güzel beklentisi yoktu. Zaten en güzel ne olabilirdi ki? Hayatının aşkını falan mı bulacaktı sanki?
"Natsu! Hadi! Gerçekten nasıl bu kadar vurdumduymaz olabiliyorsun?"
"Bağırıp durma Gray, senin o donmuş sesini duymak için dünyaya gelmedim ben."
"Son dakika teşrif etmesi yetmiyormuş gibi beyimiz mizah da yaparmış birde. Hadi, dedim sana."
Natsu bu sefer oflamadı ve sadece ona "Gihii." diye gülen Gajeel'e ters bir ifadeyle bakmakla yetindi.
"Hiç bana öyle bakma, Salamander, senin şu bekletmelerinden usandık artık."
Natsu göz deviririp işin içinden sıyrılmaya çalıştı ama bu sefer ona dik dik bakan Gerard'a toslamıştı.
"Haklı olduklarının sende farkındasın, daha dikkatli olmaya çalış."
Yumuşak kapıyı da aştıktan sonra Natsu artık sonuna geldiğini düşünüyordu. Ama bu şikayetler bittiği halde yine beklemek zorundaydılar.
"Benim geç gelmem, göründüğü üzere hiçbir şeyi değiştirmedi. Sizin kızlar hala ortada yok çünkü."
Bu sefer haklıydı, bu yüzden herkes ağzının içinde bir şeyler geveledi. Bu tür partilere gitmekten biraz da bu yüzden nefret ediyordu. Her zaman yalnız kalan bir tek oydu. Yalnız kral... Kulağa komik geliyordu.
En sonunda büyük çiftler birbirlerine kavuşunca yola koyuldular. Natsu yol boyunca karşısında oturanların cilveleşmesini izlemekten sıkıldığı için kafasını pencereden dışarı çevirdi. Kapkaranlık havada dikkatini çekebilecek aydınlık tek bir şey bile yoktu.
Balo salonuna ayak bastıklarında bir sessizlik olmuştu. Artık buna alışmışlardı. Bu sessizliğin bir çok sebebi vardı; korku, saygı, nefret, hayranlık... Hiçbiri Natsu'nun umrunda değildi. Artık bir şey hissetmemeye alışmıştı çünkü.
İnsanlar etraflarına toplanınca yine birbirlerinden ayrıldılar ve herkes farklı topluluklara hitap etmeye başladı. Natsu etrafını saran boş insanları geçiştirirken, işine yarayan konuşmaları da göz ardı etmiyordu.
"Umarım sözleşmemizi bu ayda yenilemek istersiniz, sizin için harika yeniliklerimiz var."
Natsu ona sorulan bu soruyla ilgilenirken, burnuna daha önce almadığı derin bir koku geldi. Kan kokusu her yerdeydi ama bu ondan farklı olarak kendini belirginleştiren ağır bir kokuydu.
Kendisini kokunun sahibi ararken buldu ve o kızı işte o zaman gördü...
Kızın güzelliği her ne kadar hoşuna gitsede hayal ettiği tek şey dişlerini kızın boynuna geçirdiğinde, boynundan aşağı akacak kanın güzel beyaz elbisesini mahvedişiydi. Bu görüntüyü zihninde canlandırınca gülümsedi.
Natsu sarı saçları savrulurken, içten bir şekilde kocaman gülümseyen bu kıza uzun uzun bakmaya devam etti. Kız partiye henüz gelmişti ama gelir gelmez tıpkı Dragneel ailesi gibi ilgiyi üzerine toplamıştı. Kanın en yoğun ve en şehvetli kokusunun ondan geldiğini fark eden Salamander, kızla ilgilenmeye başladı ve onu göz hapsine aldı.Bu çok sinir bozucuydu. Onu yalnız yakalamak istiyordu ama insanlar bir türlü ona rahat vermiyorlardı. Tıpkı kendisine olduğu gibi...
En sonunda yanına gelip onunla sohbet eden iş adamlarından birine dönerek "Şurdaki sarışın kızı görüyor musun?" diye sordu.
"Ha, ah! Lucy Heartfilia'yı mı kastediyorsunuz?"
Lucy... Diye ismini içinden defalarca geçirdi, Natsu. Her avcı gibi avının izini iyi sürmeliydi, sonuçta.
En sonunda kızın arka kapıdan koridora giden yola çıktığını gördü ve peşinden ilerlemeye başladı.
Avını takip etmek onu heyecanlandırıyordu taki Lucy'nin durduğunu fark edene kadar. Kız omzunun üstünden yana doğru bakarak "Beni mi takip ediyorsunuz?" diye sorduğunda bunu beklemediği için şaşkınlıktan gülümsemişti.
"Sezgileriniz düşündüğümün aksine fazlasıyla yerindeymiş."
Kız yavaşça arkasındaki adama döndü ve "Bütün parti boyunca beni izlediniz, fark etmemem aptallık olurdu." dedikten sonra omuz silkti.
Natsu küçük bir sırıtıştan sonra "Fark etmenize sevindim. Aksi halde bir eğlencesi kalmazdı zaten." açıklamasını yaptı ve "Bilerek mi buraya kaçtınız?" diye de ekledi.
Sarışın, güzel elbisesinin eteklerini savurarak, adamın yanına doğru geldi.
"Belki de."
"O zaman sizde beni izliyordunuz?"
"Daha çok ne istediğinizi merak ediyordum, diyelim."
Natsu odaklanmaya çalışıyordu ama aldığı kan kokusu o kadar yoğundu ki ilk defa kontrolünü yitirmeye başlamıştı. Elini duvara koyarak destek aldı ama bu kızın kolundan tutup "Aman Tanrım, bir şeyiniz mi var?" sorusunu sorup, onunla ilgilenmek için yanına daha fazla sokulmasına neden olmuştu.
Derin bir nefes aldı ama fayda etmedi. Gerçekten kızın tadına bakmak istiyordu. Hemde hemen!
Kız farkına bile varmadan onu duvara yasladı ve boynuna eğildi. Dişlerini kızın etine değdirmeye hazırlanırken, başında büyük bir ağrı hissettiğindeyse elleriyle başını tutarak geri çekilmek zorunda kalmıştı.
"Bu da ne böyle?"
"Bende büyük vampir Salamander, benden ne isteyebilir ki diyordum."
"Nesin sen?!"
"Ben bir Savaş Tanrıçası'yım, Bay Dragneel. Kanımın sizin için ne kadar çekici olduğunun farkındayım ama bana sahip olamazsınız. Eğer peşimde dolaşma amacınız buysa şimdiden bu acı gerçekle yüzleşip vazgeçseniz iyi olur."
Lucy, kıvranan adama dokunup sakinleşmesini sağladıktan sonra ona öpücük verir gibi dudaklarının üzerine fısıldayarak konuşmaya başladı.
"İkimizin de zamanını boşuna harcamayın ve tadımı unutun gitsin. Aksi takdirde hayat sizin için katlanılmaz olabilir."
Natsu kendine gelmeye çalışırken, kızın omzuna dokunup "İyi akşamlar, Bay Dragneel." diyerek gitmesini izledi.
Kızın davranışlarını etkileyici bir hamle olarak yorumlamıştı ama bu gülümsemesine engel değildi çünkü Natsu Dragneel diğer vampirlerin aksine bir Savaş Tanrıçası'nı nasıl ehlileştireceğini gayet iyi biliyordu.
Bu kadarını bile yapamıyor olsaydı, ona Vampir Kral Salamander, demelerinin ne anlamı kalırdı ki? Büyük sesli bir kahkaha attı ve Lucy'nin dönüp arkasına bakmasını sağladı.
"Seni buna pişman edeceğim, Lucy Heartfilia!"
Kız sadece baktı ve bir şey demeden önünde döndü. Kendisine fazlasıyla güveniyordu ve belki de en büyük hatalarından biri bu olacaktı. Arkasından bağıran Natsu'nun tehdini görmezden gelerek yürümeye devam etti.
Natsu ise gülümseyerek, tekrar onu ilk gördüğüdeki hayalini hatırladı. Kanlar içinde beyaz elbiseli güzel bir kız. Derin bir nefes aldı ve mutlulukla partiye dönerken mırıldandı.
"Eğlenceli olacak, Bayan Heartfilia. Pardon... Yoksa şu saatten sonra artık Bayan Dragneel mi, demeliydim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suck My Soul
VampireKaranlık bir dünyaya hüküm süren Natsu Dragneel, en iyiler için düzenlenen bir baloda Lucy Heartfilia ile tanışır. Bu kızda onu çeken şey, yoğun derecede burnunu aşındıran kan kokusudur, öyle bir koku ki onu her an yanında isteyecek kadar. Lucy, bab...