BYAKURAN
Demek aklımdaki şüphe doğruydu, Tsch... Gerçekten de Anna'yı yöneten biri vardı ve bu onun isteği dışında oluyordu, üstelik o kişi... O şey... Buna nasıl tepki vermem gerektiğini bilmiyordum doğrusu, bunu doğrulamak için Kral-chan'la konuşmalıydım.
Bir şeyler öğrenmeme seviniyor olmam bir yana diğer yandan bunu Lu-chan'a söylemeli miydim onu merak ediyordum. Olan biten her şey onu ilgilendirirken en az şey bilen kişinin o olması tuhaf kaçıyordu. Yine de ona nasıl söylerim hiçbir fikrim de yoktu açıkcası.
"Ah, seni beklemiyordum. İşin olduğunu söylemiştin." Odasına girerken gülümseyerek "Yapma ama Lu-chan." demiştim. "Benim senden daha önemli bir işim olamaz."
Hafif bir tebessüm ettikten sonra "Baksana..." diyerek söze girmişti. "Klanda neler dönüyor? Düşmüş bir Tanrıça olarak uzun bir süredir buraya yabancıyım ve..."
O cümlelerini sıralarken onun ağzımdan laf alma çabalarını büyük bir sabır ve zevkle dinliyordum. Gerçekten fazla masumdu, benim duygularımla oynamadan ve Kral-chan'a ihanet etmeden bir şekilde orta yolu bulmaya çalışıyordu ki bu çok tatlıydı.
"Doğruyu söylemek gerekirse Baş Tanrıça'yı merak ediyorum, sonuçta akarabayız ve sağlığı konusunda endişeleniyorum."
Kaşlarımı çatıp "Gerçekten en çok merak etttiğin şey bu mu?" diye sorduğumda gerilmişti. Gülmemeliydim.
"Evet çünkü..." Beklentiyle baktım yüzüne. "Çünkü aileler önemlidir."
Kıkırdayarak "Evet, öyledirler." dedikten hemen sonra daha fazla ona karşı böyle davranamayacağımı fark etmiştim.
Hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranıp kıvranmasını izlemek birazcık eğlenceli olsa da şu an bunun sırası değildi o yüzden Kral-chan'la beni konuşturmasını istemeden önce ona bir ajan gibi davranmak zorunda olmadığını söylemeliydim.
"Baksana Lu-chan, sana bilmek istediğin her şeyi anlatırım ama..." Yanına yaklaştığımda şaşkınlıkla bir adım geri atmıştı. "Ama ne?"
Gözlerine baktım bir süre, bu ürkek hali gerçekten sevimliydi. Yine de onu daha fazla korkutmak istememiştim. "Ama bana şekerleme yerken eşlik edeceksin."
Omuz silkip "Neden olmasın." demişti koltuğa oturmadan hemen önce.
NATSU
Gray'in taşla ilgili raporunu okuduktan sonra sessizleşen Khun'a ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Tüm işi ona yıkmışken ne yazıyordu diyerek onu sorguya çekmek de... Ve, evet Urek mektubu elinden çekerek aklımdaki bu sorunu çözüme ulaştırdı sağolsun.
"Bizimle kafa falan mı buluyor bu çocuk yoksa beynine eşinin gücünden kaçtı da içi suyla mı doldu?"
Hiçbir şey anlamayan tek kişi olmaktan nefret ettiğim için elimi mektuba atmıştım ki Khun "Bir noktayı kaçırıyorum." demişti mektubu tekrar çekerken.
Nedense bir benim elime gelesi yoktu bu lanet olası mektubun. Sanki taşın sırrını değil de mutluluğun sırrı yazılmış gibiydi, gelen geçen el atıp duruyordu ulaşamamam için.
"Çok fazla eksik var, yazanlar dudak uçuklatıcı ama hala bu taşı çalmalarının sebebini kafamda oturtamıyorum, bir şeyler eksik..."
"Ben de bir bakabilir mi..."
"Neden? Neden böyle bir taşı çalsınlar ki? Kimin için veya ne için?"
"İşiniz bittiyse ben de..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suck My Soul
VampiriKaranlık bir dünyaya hüküm süren Natsu Dragneel, en iyiler için düzenlenen bir baloda Lucy Heartfilia ile tanışır. Bu kızda onu çeken şey, yoğun derecede burnunu aşındıran kan kokusudur, öyle bir koku ki onu her an yanında isteyecek kadar. Lucy, bab...