NATSU
Nasıl bir karar alırsam alayım bu işin sonunda bir şeyler mutlaka ters gidecekmiş gibi hissediyordum. El kaldırıp "Karar vermemeye karar versem ne olur?" diye sorduğumda Urek kaşlarını çatıp "Muhtemelen bir daha asla kendine kral demene izin vermem." demişti ciddi bir suratla.
Sıkıntılı bir durumdu benim için, derin bir nefes aldım ve kendime bir süre düşünme payı verdim. Aklımdan geçen tek şey bu işe nasıl yaklaşmamam gerektiğiydi. Ne Urek'in Garam'ı kurtarmaya gittiği zaman ki gibi yumuşak yaklaşmalıydım, ne de benim Loke'u o savaş alanına gönderdiğim zaman ki gibi acımasız.
Orta yolu bulmamın bir yolu olmalıydı ama ne? Aklımdaki düşünceleri topladıktan sonra "Hockney'in hiçbir şeyden haberi olmayacak." dedim. "Ama Gray'i bilgilendirmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum yoksa bir tehdit altında kaldığında savaşmaktan kaçınabilir."
Urek kaşlarını çatıp "Bir şeyler..." diye söze girse de sözünü kesip "Hayır." demiştim. "Ağzından bir şey kaçırmayacaktır ya da belli etmeyecektir, iş sakin bir tavır takınmaya geldiğinde Gray'den daha iyi bir seçenek yoktur."
"Peki ya sonra?" Khun'un tavırlarından bunun bir çeşit test olduğunu fark etmiştim. Urek'in duygusala bağlayıp karar verememesi tamamen topu bana atmak için yapılmış bir bahaneydi, hamlelerimi izliyorlardı.
Madem öyle sıkıntı yoktu, onlara istedikleri hamleleri verecektim. "Hockney'i hiçbir şeyden haberi olmadan buraya getireceğiz çünkü Urek'in dediği gibi belki kendi de ne yaptığını bilmiyordur, boşu boşuna onu korkutup zarar vermeye gerek yok."
"Peki ya buraya geldiğinde?" Khun'un cümlesi üzerine biraz duraklayıp "Sorgu odası onu bekliyor olacak." dedim bu duruma her ne kadar üzülsem de.
Urek kafasını salladıktan sonra "Zekice." demişti. "Sana zekice demiş olmam büyük bir lütuf ama zekice." Gülüp "Daha çok yolun var ama bu da bir şeydir." dediğinde iyice sinirlerime dokunmuştu artık.
Kaşlarımı çatıp "Şu çok bilmiş tavrınız beni deli ediyor!" diyerek atılmıştım ortaya gereksiz bir güvenle. "Beni hafife alıyorsunuz."
"Senden yüz yıllarca fazla yaşadığım için olabilir mi aptal öğrencim, daha ortada senin beynin yokken ben düşünüyordum."
Urek'e göz devirdikten sonra Khun'un cevap verme tenezzülünde dahi bulunmadığını fark etmiştim. O tekrar resimlere dönmüştü, sanırım bu tablo işini çözmek istiyordu. Urek ise gülüyor olmasına rağmen tedirgindi, Hockney uzun süredir onun yanıbaşındaydı ve bu olay onun gibi duygusal bir herifi üzmüş olmalıydı.
Biraz bekledikten sonra "Söyleyeyim de Gray'e haber versinler." dedim. "Başka bir şey var mı?" Hayır anlamında kafalarını salladıklarında ağrıyan başımı ovarak odama doğru ilerledim, gerçekten bir türlü burnum boktan kurtulmuyordu. E klavuzumun Urek olduğu düşünülürse buna çok da şaşırmamak gerekiyordu tabii.
Kendimi yatağa bıraktığımda yine ama yine huzursuz hissetmiştim, nedeni çok barizdi. Huzursuzdum çünkü yanımda Lucy yoktu ve onun olmadığını düşünmek canımı daha da sıkıyordu.
Yanıma baktığımda onu görür gibi oldum anılarda; yastığı kucağına almış yeni uyanmış güzel gözleriyle bana bakıyordu, iç çekip "Sana yastığa sarılmaktan daha iyisini önerebilirim." demiştim.
Ama o inatla yastığa daha fazla sarılıp "Bu yumaşaklığı seviyorum." demişti beni kışkırtmak istercesine. Küçük bir sırıtmayla "Öyle mi?" diye sorduktan sonra yastığı zorla kucağından çekip ona sarılmıştım bacaklarımın arasına, göğsüme yerleşmesini sağlayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suck My Soul
Ma cà rồngKaranlık bir dünyaya hüküm süren Natsu Dragneel, en iyiler için düzenlenen bir baloda Lucy Heartfilia ile tanışır. Bu kızda onu çeken şey, yoğun derecede burnunu aşındıran kan kokusudur, öyle bir koku ki onu her an yanında isteyecek kadar. Lucy, bab...