Lucy Natsu'nun sesinin nerden geldiğini merak ediyordu çünkü onu etrafta görememişti. Bu biraz garipti tabii ki.
Bunu açıklamak içinse biraz geriye dönmemiz gerek, fazla değil sadece şu Natsu'nun ailesinin Garam ve askerleriyle savaşırken, Khun'un getirdiği dedekörle Urek, Khun ve Natsu'nun içeri sızdığı geçmişten bahsediyorum.
Bir aynanın içindeydiler ve Natsu, Lucy'nin bulunduğu odanın aynasını bulmak için dedektörün onlara çizdiği yolun peşinden deli gibi koşmuştu.
Sonunda o aynaya geldiklerinde Natsu odada izlediği şeyden hiç hoşnut olmamıştı. Pislik herifin teki önce eşini öpmüş, sonrada ona tokat atmıştı, öyle mi? Bunun bir ölüm fermanı imzalamaktan farkı neydi acaba?
UREK MAZINO
Natsu'yu o öpücükten sonra tutmak çok zor olmuşken bir de üstüne Mard Geer'in tokatı eklenince artık onu tutmak mümkün olmamıştı. Süpriz saldırı falan bu saatten sonra gayet hayal olmuştu.
Aynanın içinden "Ona bir daha dokunursan, o ellerini yakarım." diye bağırdıktan sonra yumruklarını sıkmıştı.
Ona hak veriyordum ama bir o kadar da kendine zarar verecek bir delilik yapmasından korkuyordum.
"Urek." demişti sakin bir ses tonuyla. Az önce gördüğü şeylerden dolayı kanı donmuştu, elleri deli gibi titriyordu.
Öfkesini anladığımı ona göstermek için "Biliyorum, Dragneel."demiştim aynı sakinlikte bir ses tonuyla.
"Onu küle çevirmek istiyorum..."
Bu kendinden emin ses "İznin var mı?" sorusunu sorarken daha da ciddileşmişti.
Dediğim gibi kendini öldürtmese yeridir. Hayır, ben onun başkası tarafından öldürüleceğine dair zerre korku duymuyorum. Sorun kendi gücü, bu aptal kendini öldürecek kadar güçlü olmasaydı geceleri daha rahat uyuyabilirdim.
"Emin misin, Natsu? Gücünün fazlasını açığa çıkarman bedenin için-"
Bu aptal "Urek." diyerek hitabını yineleyince işin ciddiyetine ayak uydurmam gerektiğini düşündüm.
Madem gücünü serbest bırakmak istiyordu, onun kısıtlamasını kaldırmaktan başka çarem yoktu, sonuçta sevdiği kadın tehlikede olan bir adama söz geçirmek hiçte kolay değildi.
İşaret parmağımla Natsu'nun ensesine dokunurken "Aşırı güç yüklemesi gibi saçma bir sebepten ölürsen sakın beni suçlama serseri." demeyi de ihmal etmemiştim.
Şeytani bir gülümseme suratında yayılırken "Böyle bir şeyden ölüp öğretmenimin adına leke sürecek kadar beceriksiz değilim." dediğinde ona aynı sinsilikle karşılık vermiştim. "Sonra söylemedi deme de."
Kendinden emin bir şekilde aynanın içinden çıkmasını izlerken gururlanmadan edemedim.
Parmağımla gözümdeki yaşı siler gibi yaptıktan sonra Khun'a dönmüştüm. "Ah, çocuklar. Nasıl da çabuk büyüyorlar."
"Şu dilinizden düşmeyen lanetle ilgili öğrenmem gereken bir şey var mı?"
Konuyu ciddileştirdiği için iç çekmiş olsamda er yada geç bunun önüme serileceğini biliyordum.
"Aslında bende sana bunu söylemeyi düşünüyordum, Lucy'e dikkat etmen için."
"Elimden geleni yaparım, tabii anlatırsan."
"Olayı basitçe anlatmak gerekirse bundan uzun zaman önce, bayağı uzun zaman diyelim şuna. Natsu bir Tanrıça'yla tanıştı. Onu eşi olarak almak istemişti ama ben kızın Tanrıçalar tarafından gönderilmiş bir muhbir olduğunu duymuştum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suck My Soul
VampirosKaranlık bir dünyaya hüküm süren Natsu Dragneel, en iyiler için düzenlenen bir baloda Lucy Heartfilia ile tanışır. Bu kızda onu çeken şey, yoğun derecede burnunu aşındıran kan kokusudur, öyle bir koku ki onu her an yanında isteyecek kadar. Lucy, bab...