BYAKURAN
Tanrıça bölgesine girdiğimiz anda Lu-chan'a çevirmiştim gözlerimi, ürkekçe koluma dokunmuştu derin derin nefes alırken. Bu ürkekliği kalbime dokunmuştu sanki, içim kıpır kıpır olmuştu bir anda.
Tekrar buraya gelmek konusunda kafasının karışık olduğundan emindim, o yüzden ben de onu sakinleştirmek için saçma sapan şeylerden bahsetmeye başlamıştım.
Bu saçmalamalarıma nezaket gereği de olsa gülüyor olmasına sevindiysem de onu kendi odasına getirdiğimde dahi gergin olduğunu fark etmiştim. Yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu her halinden belli oluyordu.
Bu yüzden ona dinlenmesini söyledikten sonra odadan çıktım ve kendi çalışma odama doğru ilerledim, suratımda gülümsemeden eser yoktu bu sefer. Burdaki hiç kimseye güvenmiyordum.
"Byakuran-sama..." Onlara dönüp baktığımda "Baş Tanrıça sizi bekliyor." dediklerini duydum. Kafamı salladıktan sonra "Geliyorum." dedim.
Baş Tanrıça demek... Aah, An-chan'ın neyin peşinde olduğunu öğrenmek istiyorum yoksa sıkıntıdan olay çıkarmaya başlayacağım.
Bildiğim şeylerin üstünden geçersem kilit noktalardan biri Kurt Kral-chan'dan çalınan taş olsa gerek, onu ne için kullandıklarını bir an önce öğrenmem gerekiyor.
Sonra da Lu-chan'a anlatırım. Nasıl olsa buraya ağzımdan laf almaya geldi. Aah. Ya da onun ağzımı aramasına izin mi vermeliyim, hangisi daha eğlenceli olur acaba?
Lu-chan'ı hiçbir şey bilmiyormuşum gibi kandırmak istemiyorum ama bir yandan da ağzımı nasıl arayacağını çok merak ediyorum, hangisni yapmalıyım hangisini, hangisini?
"Ne diye sırıtıyorsun öyle? Sana Baş Tanrıça'nın seni beklediğini söylemediler mi?" Gülümsememe son verirken gözlerimi kısmıştım yine ona bakmak istemediğim için. "Her zaman ki gibi çok kibarsın Mest-chan."
Güvenip güvenmemekte kararsız kaldığım biri, koruduğu doğrulara saygım olsa da klanına olan bağlılığı ne derece emin olamıyorum.
Aramızdaki gerginliği arttırmamak adına gülümsedim ve "Tamam, tamam." dedim ellerimi kaldırarak. "Gidiyorum, şimdi mutlu oldun mu?"
"Baş Tanrıça'yı bekletmesen iyi edersin, ucube." Kafasını yana çevirmişti memnuniyetsizce. "Tsch, senin hala etrafta dolanmana izin vediklerine inanamıyorum."
Cevap vermeden önüme dönüp yürümeye devam ettim, benden hoşlanmayan bir ton insan vardı ve hepsiyle uğraşacak vaktim yoktu, Lu-chan'ın beni sevmesi yeter de artardı.
Baş Tanrıça-chan'a sormak istediğim çok fazla soru vardı ama hiçbirini cevaplayacağını sanmıyordum. Lu-chan ile olan evliliğim şimdilik onlara sus payı olacaktı çünkü hatıra için bana baskı yapmaya başlamaları an meselesiydi ama ben onlara istediklerini verecek değildim.
O yüzden Lu-chan'ın bu evliliğe alışması fikri, bana biraz zaman kazandırırdı. Onları bu şekilde oyalarken diğer yandan da burda neler döndüğünü tam olarak öğrenebilirdim belki.
Anna da bir sorun vardı, gözünü kırpmadan korkunç kararlar alıyordu. Önce bunun nedenini öğrenmeliydim ama benim onlara güvenmediğim gibi kimse de bana güvenmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suck My Soul
VampireKaranlık bir dünyaya hüküm süren Natsu Dragneel, en iyiler için düzenlenen bir baloda Lucy Heartfilia ile tanışır. Bu kızda onu çeken şey, yoğun derecede burnunu aşındıran kan kokusudur, öyle bir koku ki onu her an yanında isteyecek kadar. Lucy, bab...