19. Bölüm

533 31 59
                                    

Media: Savaş

………………

Bacaklarımdaki ağrı katlanılamaz hale gelmişti. Ne kadar yürüdüğüm veya saatin kaç olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Hala boyuna taşlık arazi , yan tarafta sıradağlar ve ortada da geniş bir otoban. Susuzluktan boğazım kurumuş her nefes alışverişimde ise genzim yanıyordu. Dudaklarım kupkuruydu. Eteğimin altındaki çorap toz toprak içindeydi. Saçlarım dağılmış olmalıydı. Hava son derece serinlemişti. Arada esen rüzgar içimi titretiyordu. Ceketim inceydi ve esen rüzgara karşı mağlup oluyordu. Tek bir adım bile yürüyecek halim kalmamıştı. Yolun ortasına oturup bacaklarımı uzattım. Oturmamla bacaklarımın sızısını daha çok hissetmeye başladım. Yerin tozuna toprağına aldırmadan sırtüstü yere uzandım ve kollarımı ensemin altına yerleştirdim. Biraz dinlensem iyi olacaktı. Gözlerimi yıldızlı gökyüzüne çevirdim. İlk kez bu kadar parlaktı sanki. Ne kadar güzeldi. Evrenin büyüklüğünü kanıtlarcasına alabildiğine uzanıyordu.

Gözlerim kapanıyordu. Saat epey geç olmalıydı. Burada uyuyamazdım. Her an bir araba beni dümdüz edebilirdi çünkü. Gelen son sürat araba sesi ile yerimden doğrulup oturur pozisyona geçtim. Farların ışığından arabanın rengini dahi göremiyordum. Acayip hızlı ilerliyordu. Yerimden kalkamadım. Beynim bacaklarıma 'kaç' emri veriyordu ama bacaklarım söz dinlemiyordu. Araba ile aramızda 15 metre gibi bir mesafe kalmıştı ve araba bu mesafeyi de hızla kapatıyordu. Yaklaştıkça arabanın farları gözümü kamaştırıyordu ama yerimden milim kıpırdamıyordum. Araba dibime geldiğinde gözlerimi sıkıca yumdum...

Lastikleri ağlatan fren sesi ile araba yarım metre ilerimde durdu. Arabanın durmasıyla derin bir nefes verdim. Siyah bir arabaydı karşımdaki. Arabanın kapısı yavaşça açıldı. Tekrar içimi bir korku kaplamıştı. Bacaklarım dinlemiyordu sanki beni. 'Kalk ve buradan koşarak uzaklaş!' Diyordu beynim ama bacaklarım buna direnircesine boylu boyuna uzanıyordu. Bir an için felç falan olduğumu sandım.

Arabanın kapısından Savaş çıkmasıyla korkum yerini öfkeye bıraktı. Kaşlarımı çatıp kollarımı birleştirdim. Savaş kapıdan çıkar çıkmaz ellerini ceketinin cebine koydu ve ceketinin önünü kapattı.

"Oha hava buz gibi. "

Benim üzerimdeki ceket mevsimlik ince ceketlerdendi ve burnumun soğuktan morardığını hissedebiliyordum. Savaş'a dik dik baktım. Onunla konuşursam onu her an boğabilirdim. Savaş'ın gözleri gözlerimi bulunca sırıttı.

"Ne diye yola 'bufalo çıkabilir' tabelası koymazlar ki anlamıyorum? Görmesem pestilini çıkaracaktım bufalocağızın."

''Bufalo mu?! Savaş seni boğmamı istiyorsan söyle. Sesini daha fazla duymak istemiyorum!"

Savaş karnını tuta tuta Noel Baba edasıyla güldü. Mal..

"Ne o? Seni bıraktım diye intihar mı edecektin?"

Ofladım. "Hayır manyak herif , sadece yorulmuştum."

"Kalk evladım yerden . Diyare falan olacaksın." dedi Savaş bir Hatice teyze edasıyla. Diyare ne be? Ona sorar gözlerle baktım.

"Halk dilinde cırcır. Allahın cahili."

Ona gözlerimi devirdim. "Neden geldin sen ha?" Savaş sırıttı.

"Sıkıldım." Biraz duraksadı " Ha bir de duş alıp yatacaktım. Senin yüzünden uyuyamadım. Ölüp ölmediğine bakmaya geldim."

Hızla ayağa kalkıp ellerimi belime koydum. Omuzları mı da dikleştirdim. Öfkem bana güç vermişti.

"İyi! Git o zaman! Görmüyor musun yaşıyorum!"

Savaş iki elini kaldırdı. "Tamam peki sarışın,  gidiyorum."

KÜNYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin