8.Bölüm: "Geçmişin Araladığı Perde"

5.5K 323 28
                                    

Bölüm şarkısı;

Seksendört- Kendimi Kandıramam


Kadere yenik düşen omuzlarım ne ruhumu ne de beni taşıyacak kadar güçlüydü. Ona yüklediğim yaşamım hafiflemek yerine gün geçtikçe ağırlaşıyor, kalbimin önüne bir kaya parçası koyuyordu. Ben yine yolumu bilmez şekilde ortada kalıyordum. Ne yapmam gerektiğini gösteren ne bir pusulam ne bir haritam vardı.

Gözlerim tül perde arasından doluşan ışık huzmelerinin altında dans eden tozların ritimsiz hareketlerini seyre dalmıştı. Boşluktan çok kendimi bu soyutluktan kurtaracak her şeyi inceleyebilecek bir ruh hali içerisindeydim. Saatler birbirinin üstüne binmiş birbirlerine destek çıkmışlardı, beni karşılarına almışlardı çoktan. Zaman uzun bir şeridin üstünden kayarken düşüncelerimi beraberinde götürüyor, aklımı bulandırıyordu. Nasıl midemiz rahatsız olduğunda yediklerimizi kusuyorken şuan bende beni didikleyen düşünceleri, soru işaretlerini zihnimin kusmasını istiyordum. Bilinçaltım yok denecek kadar geri plandaydı zaten. Onu kâle almaya bile lüzum yoktu.

Ciğerlerimi oksijene boğacak derin bir nefes aldım. Göğsüm uyuyan bir insan gibi ritimle iniyor kalkıyor daha sonra dinginleşiyordu. Giydiğim uzun kollu, siyah badimin sol kollunu biraz daha çekiştirerek sargı altındaki kolumu saklamaya çalıştım. Yine bir umut kolumu hareket ettirmek istedim ama başarısızlıkla sonuçlandı.
Burnumun ucu kaşındı daha sonra ise biraz sonra ağlayacaksın dercesine direği sızlamaya başladı. Daha ne olduğunu anlayamadan bir damla yaş yuvarlanarak gerdanıma kadar yol aldı. Sağ elimle hemen gözlerimi sildim. Heran biri gelebilir beni saatlerce boş sözleriyle telkin etmeye çalışabilirdi. Onların yalancı sözlerine karnım fazlasıyla toktu.

Daha saatler önce yaşanan anlardan sonra o kelimelerin üstüne başka kelimelerin hazımsızlığını gideremezdim.

"Bu saatten sonra geri dönüşü yok."

O an veremediğim tepkiyi şuan verip kaşlarımın ortasında bir yarık oluştu. Ne dediğini anlayamamışken açıklama yapmadan beni kaldırım kenarına atılan çiçek gibi yalnız bırakmıştı. Siz içinizde filizlenen tohumun umudunu yaşarsınız daha sonra bir bakış içinizde bir çiçek açar daha sonra bir cani gelir sizi koparır daha sonra hiç yokmuşsunuzca bir kaldırım köşesine atardı. Orada fark edilmeyi ya da hayır yanlış oldu. Geri dönüp sizi almasını beklersiniz. Yanılıyorsunuz bu son söylediğim imkânsız bir şeydi.

Derin, soluksuz düşüncelerimi bölen beceriksiz bir kapı çalması oldu. Gözlerim kapının arka tarafını görür edasıyla dikkatle odakladı.

"Alçin! Girebilir miyim?" Zehra'nın ince ses tınısıyla mecburi şekilde, "Girebilirsin." dedim. Hastaneden çıktıktan sonra eve dönmemin, odamda kalmanın psikolojim için iyi olmadığını düşünüyorlardı fakat intihar etmiş birinin zaten psikolojisi daha ne kadar kötü olabilirdi ama tek bir duygunun farkındaydım. İntihar edişimin duvara yansıyan görüntüsünden içimde peydahlanan his, 'içimde intihar korkusu vardı.'
O cesareti bir daha ucundan yakalayıp bileklerime dolama imkânımın, sınava çalışmadan giren bir öğrencinin Tanrı'ya yalvarması gibiydi. Trajik komedi bir tiyatro sahnesi... İzleyenler ise beni yöneten düşünceler. Yönetmen ise kadrajı yansımama düşüren zihnimin bataklığıydı.

Ben yine soyutluğa kefen biçmişken Zehra komedinin üzerine elindeki yemek tepsisini bırakmıştı bile.

"Aç olabileceğini düşündüm." dedi gözlerini bana dikerek. Sahi insanlar bana bakınca ne görüyordu. Şahsen ben benim dışımda her şeyi görüyordum.

LAHZA "Uyanış"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin