3. Okan

7.3K 435 131
                                    



Okan...

O siyahî bir annenin gayrimeşru dünyaya getirdiği, yaşıtlarına nazaran iri ve heybetli olan, zekası gözlerinden fışkıran, çipil çipil gözlere sahip olan çocuk...

O küçük yaşta konuştuğu lisan için dışlanan, küçük bir Amerika eyaletinde yaşamını gizli kaçak annesiyle sürdüren yalnız genç...

O telli bir çit ile ruhunu sıkıştıran yüreği fakir adam... Davranışları adabına yansıyan, güldükçe içi ağlayan, kendi ağlasa bile kaderi sarhoş olan ruhu yaralı adam...

Hayatın tüm evrelerini kendi kaderine katık ederken, yine kaderine isyankâr bir şekilde gülmesi, tam kafasının üzerine yapılan dövmesine daha ayrı bir renk ve acı veriyordu. Dövmecisi Adam kendisine yine "deli" anlamı içeren gözlerle bakarken kafasının tam ortasında geçen dövmenin yapılırkenki ince uçlu mürekkep iğnesinin acısına bıraktı kendisini. Sabahtan beri cebinde titreyen telefon kendisini yine hatırlatırcasına acı acı çalarken en sonunda ufakta olsa reaksiyon dövmeci Adam'dan gelmişti.

"Hey dostum şu lanet olası telefonuna artık baksan diyorum. Bizimki de kafa seni siyah!" Diye renkleri ayrıştırırken, kendisine bağıran birisinin varlığı yine bedenini uyuşturma isteğini kamçılıyordu.

"Bağırma!" Coşku ve heyecanla biten tek bir kelime ile söze girerken, Adam elindeki dövme tabancısını yüksek ses çıkartarak son derece steril olan demir masaya atmıştı.

"Burada patron benim dos-" Adamın lafının kesilmesinin tek nedeni gırtlağına sokulan ucunda uzun iğne olan küçük demir bilyenin varlığıydı.

"Sen- sen... Lanet olsun ne yaptığını zannediyorsun sen?" Okan adamın acı dolu gözlerine bakmazken dilini annesinden aldığı kalın dudaklarının üzerinde gezdirmişti.

"Türkiye'de bir söz var Adam. Nasıldı... Nasıldı? Hah buldum dostum. Zamansız öten horozun kafasını keserler!" Adam hala saf saf yirmilerin ortasında olan adama bakıyordu.

"Sen- sen delirmişsin!" Tespitin dibini yapan adam ile derin bir kahkaha atmıştı Okan.

"Bu zamana kadar aldığım en anlamlı iltifat. Tabi bazı yerlerimden sonra." Adama ince ima ile göz kırptığında onun yine kayan gözlerini görebiliyordu.

Katil değildi... Ama en sevdiği zaman da ucundan bucağından geçiyordu. Yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgi. O her bilyenin ucunda ki iğneyi yiyen insanların kayan gözlerini ve moraran suratlarını görünce yaşadığı tatmin hiçbir cinsel ilişki sonrası orgazmlarında yaşayamıyordu. Kabul ederdi ki kendisini asla kandıramazdı... Ömrü hayatında hiç iyi bir insan olmamıştı.

Dünyada yeteri kadar iyiler varken kimse kötüyü düşünmezdi. Peki kendisi kötü müydü? Kesin bir yanıt vermesi yine çok zordu.

Yine kulaklarına çalınan telefonunun melodisi ile bu sefer dişlerini kalın dudaklarına geçirmişti. Cebinden çıkardığı telefonun yeşil tuşuna basmadan önce ışığı yanan sönen ekrandaki yazılı olan isme baktı. Yine o numaraydı. Yıllar önce kâbusu olan, varlığında emeği geçen biyolojik babası...

Adam'ın boynundaki iğneli bilyeyi çıkarıp, orayı terk ederken sonunda aramayı yanıtlamak için yeşil tuşa basmıştı. Adam'ın ise yaklaşık bir saat sonra kendisine geleceğini biliyordu.

"Oğlum... Benim aslan parçam!" Diye yüksek ses gelen telefonuna tiksindirici bir şekilde bakmıştı.
Hala söze girmemişken yaşlı adam cümlelerine devam etmişti.

DAMGALI KRALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin