BÖLÜM 12-2

3.6K 286 70
                                    

İYİ OKUMALAR

Okan beyaz renkli takım elbisesinin ince siyah çizgilerine bakarken gömlek alerjisi yüzünden dövmeli bedenine tek kaşı kalkmış bir halde bakıyordu. Bedeninin sol tarafı hariç her yeri anlamlı şekillerle kaplarken Amerika'daki dövmecisini buraya getirmesi gerektiğini düşünüyordu. Gerçi en son gidişinde canını yakmıştı ama yapacak bir şeyi yoktu. Dişleri sıkılı halde son haline bakarken aklına yeni kadınların geleceği gelmişti.

Gözleri odanın köşesinde diz çöker halde oturan iki çifte kaydığında yine kinci haline sövmüştü.
Tuvaletçi ve Barış'ın yaşamalarına izin verse de insan olmalarına tahammül edemezdi. Şimdiyse nefes alan basit bir biblo gibi odasının iki köşesinde, diz çökmüş halde pinekliyorlardı. Okan artık onlara o kadar alışmıştı ki önlerinde soyunup giyiniyor, tüm yaşamını onların önünde sürdürüyordu. Fizyolojik ihtiyaçları dışında da pozisyonlarını bozmuyorlardı. Açıkçası Okan asla yaptığı şeyden gocunmuyordu. Çakmağını, Barış'ın açık eline koyup kadınları karşılamak için dışarı çıktığında onun sehba görevini de yerine getirdiğini söylemeden edemezdi.

Okan ağır adımlarla mezarlığın girişine doğru merdivenlerden çıktığında açık olan yerin sergi salonu yerine girmişti. Ölü'leri de oraya alırdı. Kadınları özellikle seçmişti. Yalnızca cinsel bir amaç için burada bulunmuyorlardı. Gözlerini etrafta gezdirince emirlerini yerine getirdiklerini anlayarak sırıtmıştı. Kapılardaki yılan desenini kaldırtmış, onun yerine cam yaptırmıştı. Yani artık gizli şeyler yoktu. İki bedenin birleşmesi kimseyi ilgilendirmezdi. Görülse bile artık kimsenin umrunda olmayacaktı. Hem bedensel, hem de hiyerarşik olarak sınırları kaldıran Okan, toprak kokusunu da oradan kaldırmıştı. Doğum ile ölüm arasında oldukları bu yerde yalnızca ölümü hatırlatan toprak kokusunun olması haksızlıktı. Duvarlar ise süt beyazına boyanmış, kısmi yerlere odasındakiler gibi aynalarla donatılmıştı. Tam olarak istediği yerdi. Karga'ların kıyafetini değiştirmek istememişti. Çünkü siyah takım elbiseleri, kendi beyaz takımıyla iyi bir görüntü oluşturuyordu.

Kadınların kefene benzer kıyafetlerini de kaldırdığını söylemezse üzülenler olabilirdi. Gerçi elinde kalan ruhbazların Ölü'leri onların kıyafetine dikkat etmezlerdi. Konuşarak işini görenlerin gözleri gerçeğe kördü. Okan düşüncelerinden sıkılmış halde gideceği yere vardığında Pınar'ı görmesiyle suratında güzel bir tebessüm oluşmuş, sonra da kaybolmuştu. Pınar'a yaptığı şeyler yüzünden hala içi acıyordu... Hele ona yapacaklarını düşündükçe! Burada onun için güzel ve zevkli planları vardı.

Pınar ağır adımlarla, suratında korkutucu dövmelerle yürüyen adama bakarken duyduğu duyguların fazlalılığı karşısında korkmuştu. Hala adam için ne ifade ettiğini bilmiyordu. Bazen ondan tiksinir gibi bakıyordu. Bazen de saçının teline zarar gelmeyecekmiş gibi. Annesi ise ondan korkuyordu. Her gece ağlayarak kendisine yalvarması da cabasıydı.

"Uzak dur ondan kızım, kurbanın olayım uzak dur." Diyordu. Sonra da her gece olduğu gibi Okan Bey odasına geliyor, onu kucaklayarak kendi odasına götürüp yatağına yatırıyor, kendisi karşı koltuğa oturup kendisini izliyordu. Asla dokunmuyordu. Gözlerinde rahatsız edici bir bakış bile yoktu. Sanki müze de yüzyıllar önce yapılmış değerli bir esere bakarmış gibi olurdu. Pınar ise anlaşmışlar gibi bunun nedenini sormuyor, erkenden kalkıp kimsenin -buna annesi de dahil- haberi olmadan yatağına gidiyordu.

DAMGALI KRALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin