Henry ve Sophie bir an heyecanla birbirlerine bakakaldılar. Sophie gülümseyerek Henry'e baktığında Henry ona sarıldı. Sophie bu kollarda o kadar huzurlu hissediyordu ki ömür boyu burada kalabileceğini düşündü. Ayrıldıklarında Sophie heyecanla kocasına bakıyordu. Henry omzunun üstünden Eleni'ye bakarak "Marcus ile beraber bu gece olacak ziyafeti düzenleyebilir misiniz?" diye sordu. Sophie'nin yanakları utançla kızardı. Halkın evlenmeden önce onunla yattığını bilmesini istemiyordu. Henry kulağına doğru eğilip "Sen benim kraliçemsin. Böyle bir şey düşünmeye bile cüret edemezler." dedi. Sanki onun düşüncelerini okumuştu. Sophie gülümsedi ve başıyla onayladı.
Odadan çıktıklarında Sophie kalbinin yerinden fırlayacağını düşünüyordu. İçinde minik bir bebek mi büyüyordu? Hem de sadece Henry ve ona ait. Odalarına doğru yürürken Henry "Dışarda biraz yürüyelim mi?" diye sorduğunda Sophie sevinçle onayladı. Her an her dakika bu adamın yanında olmak istiyordu.
Koridorlardan geçerken ona birkaç gün içinde savaşa gideceğini şimdi mi daha sonra mı söylese bilemiyordu. Aslında gitmek istemiyordu ama askerleri o olmadan savaşmazlardı biliyordu. Başka bir halk için asla savaşmazlardı. Planladığı gibi giderse iki haftada bu savaş bitebilir ve eski hayatlarına daha mutlu şekilde devam edebilirlerdi. Sophie'ye verdiği kan akmayacak sözü de boşa çıkmıştı. Onun bunu nasıl karşılayacağını kestiremese de anlayışla karşılayacağını umuyordu.
Bahçeye çıktıklarında Sophie derin bir nefes alarak Henry'e baktı. "Senin bir parçanı taşıyorum." dedi mutlulukla. Henry ona gülümsedi. "Şu an seni kıskanıyorum sanırım. Onunla bir bağın var ve ben aylar boyunca sadece bunu izlemek zorundayım." Sophie istemsizce kahkaha attı. Bu adamın bunu kıskanabileceği asla aklına gelmezdi.
Henry en azından çocuklarına sevgiyle bağlıydı. Onu kıskanıyordu. 'Acaba beni hiç sevmeyecek mi?' diye düşündü Sophie. Aç susuz belki bir süre dayanabilirdi ama sevgisizliğe dayanacak bir dakikası bile yoktu. Onun gözlerinde aşk görmek için çok mu erkendi? Ya hiç ona aşkla bakmazsa? Ya da hiç söylemezse? O zaman ne yapacaktı?
Henry Sophie'nin bir an sessiz kaldığını görünce anne olmaya hazır olmadığını düşündü. O kadar zayıftı ki kendisi bir kız çocuğu gibiydi. "Anne olmaya hazır değilsen sarayda bir sürü bakıcı olacaktır Sophie. Zorlanmayacağına eminim."
Sophie ona kızgınlıkla bakıyordu. Ne yani gerçekten çocuğu doğurup bakıcı kucağına atacağını mı düşünüyordu bu adam? Kendisi yan gelip yatarken çocuğu başka insanların sesiyle, şefkatiyle mi büyüyecekti? İşte bunun asla kabul edemezdi. Evet sarayda çocuklar 5 yaşında anneden eğitim için ayrılıyordu ama o bunu son ana kadar güzel bir şekilde yapabilirdi. Hem Philip'e de o bakmıştı. Bu adam çocuğunu bakıcılara teslim ederse işte o zaman bu sarayı onun başına yıkardı. Kimse çocuğuna dokunamazdı. İkisinden başka hiç kimse.
"Çocuğumu kendim büyütebilirim Henry. Bakıcı falan istemiyorum." Henry'nin gülümsemesiyle rahatladı. "Ben de öyle olmasını tercih ederim." dediğinde Sophie ona sarılmamak için kendini zor tuttu.
Yürürken elleri birbirlerine çarpınca Henry Sophie'nin elini tuttu. Sophie ona şaşkınlıkla bakarken "Ellerimiz çarpışırsa rahatsız olurum. En iyisi böyle." dedi Henry. Sophie gülmemek için kendini zor tuttu. Bir yandan da bu adama her geçen gün daha çok bağlandığı için kendine kızıyordu. O adamın gözleri ona asla bakamayacakken üstelik.
***
Charlotte'a acımıştı. Bunu biliyordu ama onunla arkadaş olamayacak değildi ya. Her şey güzel başlamamış olabilirdi ama güzel devam etmeyeceğini kim söyleyebilirdi? Kahvaltı bittiğinde Helen teyzesine bakarak "Hadi hep beraber yürüyüşe çıkalım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...