Sesler sesler sesler... Pazardaki insanların sesleri her yeri doldurmuştu. Yazın sıcağında satıcılar sıcak sanki onları hiç etkilemiyormuş gibi bağırıp duruyordu.
"Domates, dalından yeni kopmuş mis kokulu."
"Kiraz ister misiniz bayan?"
"Taze sütüm var."
Aralarında bir an sessizlik oldu. Kral her hafta yaptığı gibi o sokağı geziyordu. Aslında halkın arasında kral kimliğiyle gezmeyi pek sevmiyordu ama onların onu sürekli tahtında pinekleyen biri olarak düşünmesini istemiyordu. Yardımcısı, kardeşi, dostu bildiği adamla; Marcusla haftanın belli günleri çok büyük bir aksilik olmadığı sürece tanınmayacak kılığa girerek geziyorlardı. Bazen halkın gözünde hiçbir değeri olmayan bir dilenci, bazen uzak diyarlardan gelmiş bir yabancı oluyorlardı. Arada birileri onları tanıyacak gibi olursa Marcus ya da o zekasıyla olaya el koyuyordu.
Bir keresinde Marcus onları tanımak üzere olan adamların gözü önünde hırsızlık yapmıştı. Kralın kız kardeşi, Helen halkın onları yaka paça saraya getirdiğini görünce çığlık atmamak için kendini zor tutmuştu. Halkın onları tanımadığını anlayınca önce bir rahatlamış sonra da gülmemek için ağzının içini yara yapmıştı. Helen'in onları kurtaracağını bildikleri için rahat ve özgür bir şekilde, insanların özel ilgisi olmadan geçen günler onlara çok daha eğlenceli geliyordu.
Halk krala olan sevgisiyle satışı unutmuştu. Herkes onu görebilmek için birbirinin üstüne çıkıyordu adeta. Kral onları selamlıyor dertlerini soruyordu. Küçük bir kız çocuğu krala elindeki elmayı uzattı. "Kralım, bu elmayı bizim bahçeden sabah sizin için aldım ve tüm gün sizi bekledim burada."
Kral karşısındaki kızın sevimli mavi gözlerindeki mutluluğu görünce inanamadı. Bu kadar küçük bir çocuk bile onu tanıyor ve seviyordu. Kızın elinden elmayı aldı ve kızın saçlarını şefkatle okşadı. "Teşekkür ederim küçüğüm. Bunun karşılığında ben de sana bir şey vermek istiyorum." diyerek arkasındaki adama baktı. Adam kralın ne demek istediğini anlayarak kıza bir altın uzattı. Kız kararsız bir şekilde baktıktan sonra gülümseyerek aldı.
Kral gezmeye devam ederken birden atını durdurdu. Adamları bir anlam veremese de onlar da durdu. Kahverengi uzun saçlı genç bir kız üç-dört yaşlarında küçük bir çocukla oyun oynuyordu. Çocuk kahkahalarıyla etrafına mutluluk saçıyordu adeta.Kız güzelliğiyle dikkati üzerine çekiyordu. Güneşin yakıcı sıcağına rağmen bembeyaz bir teni vardı. Küçük çocuğu öpüp ona içeriden yiyecek bir şey getirdiğinde çocuk gülümseyerek kızın elindekini aldı. Kız o zayıf bedeniyle fazlasıyla zarif görünüyordu. Orta boyluydu ve gözlerinde sanki hüzün vardı.Kral kızla çocuğu bir süre izledikten sonra herkesin ona baktığını fark etti. Bu kızı sanki bir yerden tanıyordu ama bir türlü aklına gelmiyordu. Aklındaki sorulara yanıt bulmak için "Kadını ve çocuğunu alın. Kadının kocasını bulup saraya getirin." diye emir verdi.
Kimse böyle bir şeyi beklemiyordu. Bu ne demekti şimdi? Kral daha önce böyle bir şeyi hiç yapmamıştı. Yapabileceğini de kimse düşünmemişti. Askerler tereddütle krallarına baktılar, doğru mu duymuşlardı? Kral Henry savunmasız bir kadınla çocuğunu mu istiyordu? Hem de adaletiyle tüm dünyaya nam salmış kralları. Bunda bir yanlışlık vardı. Kimse bu emire cevap verememişti. Kadın ve çocuk da olaydan bihaber oyunlarına devam ediyorlardı.
Marcus "Ama... efendim." dedi ama kral sanki duymamıştı.Gözlerini kısmış bir şekilde kıza bakıyordu. Kendinden emin ve kesin bir sesle "Dediğimi yapın." dedi.
Kız askerler ona doğru gelince panikle çocuğu merdivenlerden aşağı indirip kaçmasını söyledi. Çocuk kaçamadan askerler kızı ve çocuğu bir anda yakaladı. Kızın çığlıkları ve çocuğun gözyaşları buna engel olamamıştı. Kız korumak istermiş gibi çocuğa sarıldı. "Tamam canım geçecek." diye fısıldadı. Yolun sonuna gelmişlerdi. Kardeşini koruyamamıştı. Casus olarak idam edilecekti. Ya kardeşi? Ona nasıl kıyacaklardı? O daha çok küçüktü. Kendisine bir şey olması umrunda bile değildi ama ona bir caninin dokunacağı fikri bile korkunçtu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Fiksi SejarahSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...