Foto: Sophie
Helen abisinin neden böyle davrandığı konusunda tüm yol boyunca homurdanırken Sophie onu dinliyormuş gibi yapıyordu. Aklında o kadar çok şey varken Helen'in söylediklerini dinleyemiyordu. Henry ile aralarında aşılmaz duvarlar vardı şu an ve Sophie buna gücü yeteceğini hiç sanmıyordu. Ona söylemek istediği çok fazla şey vardı aslında ama bir yandan deli gibi korkuyordu. Kaybetme korkusu bedeninin her köşesine yayılmıştı.
Helen'in odasına geldiklerinde Helen her zamanki neşesiyle dolabını açtıktan sonra kıyafetlerini birer birer çıkarırken Sophie "Bu kadar yeter çok bile." dedi. Helen omuz silkti. "Bunlar bana olmuyor malum kilolarım aldı başını gidiyor. Zaten zayıflayana kadar aylar geçer o zamana kadar da eski moda olur." dediğinde Sophie kıyafetlerine bile fazla bağlandığını düşünmeden edemedi. Onun için bir şeye bağlanmak fazlasıyla kolaydı. O yüzden hep acı çekiyordu ya.
Helen kıyafetleri yatağın üzerine dizdikten sonra gülümseyerek "Hep bir şeyleri paylaşabileceğim bir kardeşim olsun isterdim." dediğinde Sophie kendini suçlu hissetti. Helen ona karşı bu kadar iyiyken ona yeniden ihanet etmek istemiyordu ama geri dönmesi gerekiyordu. Sarayda kimseye bunu açıklayamazdı, biliyordu.
Helen hizmetçisini çağırıp kıyafetleri taşımasını istediğinde Sophie "Bu saatte insanları rahatsız etme zaten balo yüzünden yorgunlar ben taşırım." dedi. Helen başını iki yana salladı. "Bir de sana iş yaptırdığımızı bahane ederek kaçmanı istemiyorum." dediğinde Sophie iç geçirdi.
Helen kıyafetleri verdikten sonra Sophie'ye bakarak "Ben gelmesem olur mu? Uykum geldi." dediğinde Sophie anlayışla başını salladı. Sophie giderken Helen "Abime söyle kocamı göndersin o olmadan uyuyamam." dedi. Keşke Helen ve Marcus'un aşklarının çok az bir kısmı onlarda da olsaydı.
Odaya geldiğinde Marcus ve Henry hala satranç oynuyorlardı. Sophie "Helen abim Marcus'u göndersin dedi." dediğinde Henry bozuk bir ifadeyle Sophie'ye baktı. Sonra Marcus'a dönerek "Git istersen." dedi dişlerinin arasından.
Marcus şu an önde gibiydi ve uzun zaman sonra Henry'yi yenmek hoşuna gidecekti. O yüzden gitmek istemiyordu. "Maç bitsin gideceğim." dedi gülerek. Sophie onların arasındaki çekişmeyi izlerken Marcus "Sophie az önceki gibi bana yardım etsen de çabuk bitse." dediğinde Sophie olayı anlayarak gülümsedi.
Henry Sophie'ye bakmadan "Çok oynamak istiyorsan sen de gidip birileriyle oyna. Bu bizim oyunumuz." dediğinde Sophie Henry'nin yenilgiye tahammülü olmadığını görerek gülümsedi. Yanlarına giderek Henry'nin yanına oturduğunda Marcus "Taraf mı değiştirdin?" diye hayal kırıklığıyla sordu. Sophie gülümsemeden edemedi.
Marcus hamlesini yaptıktan sonra Henry düşünürken Sophie Henry'nin tarafına doğru uzandı. Henry nefes aldığında onun saçlarının kokusunu alarak hızla ayağa kalktı. "Tamam Marcus sen kazandın, kabul ediyorum. Gidebilirsin." dediğinde ikisi de şaşkınca ona bakıyorlardı. Marcus şaşkınlığı geçince ayağa kalkıp başıyla ikisine küçük bir selam verdikten sonra odadan ayrıldı.
Sophie Henry'nin tavırlarına anlam veremeyerek ayağa kalktı. "Ne oldu?" diye sordu. Henry buz gibi bir sesle "Yok bir şey." dediğinde Sophie "Benim varlığıma bile katlanamıyorsun, değil mi?" diye sordu acıyla.
Henry sinirle ona baktıktan sonra, kızgınlığının Sophie'ye değil de kendine olduğunu düşünüyordu. Onun saçlarının kokusunu bile özlemiş olmasına kızgındı. Derin bir nefes aldıktan sonra "Sadece oynamak istemedim." dediğinde Sophie başını iki yana salladı.
"Sana inanmıyorum." Henry ile göz göze geldiler. Henry "Neye istiyorsan ona inan." dedikten sonra kendi odasına doğru ilerlerken Sophie "Bu belirsizlikle yaşayamam!" diye haykırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...