Anna yeğeninin ne kadar sinirli olduğunu görüyordu ama onların geleneklerini yok sayması hiç de hoşuna gitmemişti. Ona kalsa o da Louis ile evlenmesini istiyordu ama bu olamazdı. Madem Marcus ile birlikte olmuştu onunla evlenecekti. Bunun olması için elinden geleni yapacaktı. Bu inatçı kızı yola getirmek zorunda kalsa da.
Anna Marcus'a dikkatli bakınca Henry'e ne kadar da benziyor diye düşünmeden edemedi. "Teyze." diyen sesle düşüncelerinden sıyrılıp yeğenine baktı. "Üzgünüm Helen, kurallara uymak zorundayız. Halk için uygulanan gelenekleri biz uygulamazsak saygınlığımız kalmaz."
"Teyze bunu bizden başka kimse bilmiyor, neden benim tarafımda olup mutlu olmamı istemiyorsun?" Anna sinirle baktı Helen'e. "Sen her gün Louis'e ihanet etmiş olacaksın." Helen acıyla gözlerini kapattı. Teyzesi doğru söylüyordu. Ama sevdiği adamla evlenmezse de kendine ihanet etmiş olmayacak mıydı?
Bazen sevdiğin insan için gidebilmek gerekiyordu. Her şeyin daha iyi olması için. Helen yanağına süzülen tek bir damlaya izin verdikten sonra baktı teyzesine. "Tamam, Louis'den ayrılmam için bana zaman ver ama Marcusla evlenmek konusunda ısrar etme lütfen."
Anna başıyla onaylayınca Marcus ikisine baktı. Onun orada olduğunun ne kadar farkındaydılar? Helen az önce o adam için mi gözyaşı dökmüştü ve ne olursa olsun onunla evlenmeyeceğini mi söylüyordu?
Marcus bu duruma sadece gülümsemekle yetindi. O adamdan ayrıldıktan sonra her şey onun için daha kolay olacaktı nasılsa. Sonuçta bir insan diğerini sevdiyse her zaman ona karşı zaafı olurdu.
Anna yeğeninin nasıl acı çektiğini görebiliyordu. O yüzden daha fazla üstüne gitmek istemedi. "Gel canım, biraz sakinleş." Helen koşarak Anna'ya gitti ve teyzesine sarıldı.
***
Sophie doğru duyup duymadığını sormak istiyordu kocasının gözlerine bakarken. Henry ona gülümseyip "Ne oldu?" diye sordu. Sophie "Az önce bana ne söyledin sen?" diye fısıldadı usulca.
Henry anlamamış gibi karısına baktı. "Beni kandırdığınla ilgili bir şey."
Sophie gülümsemeye çalıştı kendini zorlayarak. Sadece ağzından kaçırmıştı demek. "Hadi kahvaltı edelim." dediğinde Henry başıyla onayladı.
Kahvaltıda Helen, Charlotte, Marcus ve Anna da vardı. Henry ve Marcus konuşurlarken Sophie üzgün görünen Helen'e "Neler oluyor?" diye fısıldadı.
"Louis ile ayrılmam gerek." diye kısaca özet geçti Helen.
Sophie ona şaşkınlıkla bakıyordu. "Nasıl olur?" dedi telaşla. Helen başını abisine çevirdiğinde Sophie Henry'e baktı. Henry dikkatle onları izlerken "Ne konuşuyorsunuz?" diye sordu.
Helen ve Sophie bir an ne diyeceklerini bilemedi. Sonra Sophie "Şeftali." dedi heyecanla. Bunu çok heyecanlı söylediğini fark edince usulca Henry'e "Şeftali istiyorum." dedi. Henry elini kaldırarak odadaki hizmetkarlardan birinin yanına gelmesini sağladı. Sophie hızla "Mutfaktakilerden değil." dedi.
"Ben kokulu iri şeftalilerden istiyorum" Henry anlamamış bir şekilde karısına baktı. Sophie tüm sevimliliğiyle "Bugün şehirde pazar var, sen gidersen... bana oradan getirir misin?" diye sordu. Henry elinde olmadan gülümsedi. Karısı ondan ilk defa kendisi için bir şey istiyordu. Başıyla onaylayınca Sophie ona içtenlikle gülümsedi.
Henry'den şeftali istemek aslında aklında yoktu ama birden canı fazlasıyla şeftali çekmişti. Aklına gelen ilk şey bu olmasa belki de istemezdi ama Helenle ne konuştuklarını Henry'e söylemek istemiyordu.
Kahvaltının geri kalanı sessizce geçerken Sophie'nin gözleri Charlotte'a takılmıştı. Kız o kadar yoldan bir hiç uğruna mı gelmişti yani? Ya Louis, ölümü pahasına mı yolculuk etmişti? Bunları düşünmek içini acıtsa da yapabileceği bir şeyin olmamasına üzüldü birden. Sonra onların da yaşaması gereken bir kader olduğunu düşündü. Hiçbir şey nedensiz değildi.
***
Anna kahvaltıdan sonra Henry'nin izniyle kardeşinin gününü geçirdiği odaya gitti. Her yer tozlanmıştı ama büyük ihtimalle Henry ve babası dokunulmamasını istemişti. Pencere kenarına doğru yürüdüğünde yarım kalmış bir resim olduğunu gördü. Mina resim yapmayı çok severdi. Resme dikkatle baktığında Mina'nın kendisini çizdiğini gördü. Anna resme dikkatle bakınca Mina'nın kendisini değil Anna'yı çizdiğini anladı. Mina'nın yanağında belli belirsiz pembe bir iz vardı ve Mina bunu çok severdi ama resimde çizmediğine göre Anna'yı çiziyordu.
Anna resmi eline aldığında yanağına süzülen yaşa engel olamadı. Yıllarca hiç birbirlerinde ayrılmayan, birbirlerini tamamlayan iki kardeşlerdi onlar. Mina için bu sarayda yaşama şansını eliyle itmişti. Bu teklif onun ilk ve tek teklifiydi oysaki. Mina'yı dört bir yandan isteyen o kadar adam varken Mina onun evlilik teklifine sahip olmak istemişti. Hala neden bunu yaptığını ya da neden aynı fedakarlığı onun yapmadığını düşünüyordu.
Resmi tamamlamak istedi birden ama yapamazdı. Mina olsaydı buna çok kızardı. Asla eşyalarının ellenmesini istemezdi. Bazen Anna'yı da istemezdi yanında. Mina aslında fazlasıyla bencil ve şımarık bir çocuktu ve iyi oyuncuydu. Anna bunu acıyla anımsadı birden.
Odada gezinirken Mina'nın neden saraydaki sıradan kişilerin resmini çizmiş olduğunu anlayamadı. Acaba yapmak istediği bir şey mi vardı? Resimleri dikkatle incelemeye başladığında hizmetçisini, dadısını, aşçısını ve daha birçok kişiyi çizdiğini gördü ama bir adam dikkatini çekti. O adam fazlasıyla özenerek çizilmişti. Bunu Mina'yı iyi tanımayan biri anlayamazdı. Tüm resimleri kusursuz gibi gelirdi insanlara ama Anna onu anlayabilen nadir insanlardandı.
Anna resme bakarken birden gözleri dehşetle açıldı. Mina bu adama aşıktı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Anna bu düşünceyle sarsıldı birden.
Anna sinirle yatağa oturduğunda yatağın fazlasıyla tozlu olduğunu fark etti ama bunun için fazlasıyla geç kalmıştı. Mina bu odada kaldığına göre kocasıyla da arası iyi değildi zaten. Ama Anna'ya yazdıklarında hep mutlu olduğunu söylerdi.
Anna aslında kardeşinin bu kadar acı çektiğini bilseydi ne olursa olsun buraya gelmeye çalışırdı. Annesi ve babası öldükten sonra koca saray hep üstüne gelmişti zaten.
Anna belki kardeşinin kokusundan az biraz vardır diye yastığını çıkarıp eline aldı. İşlemeleri görünce gülümsemeden edemedi. Bu işlemeleri Mina'nın yaptığı belliydi. Anna desene gülümseyerek bakarken sarmaşık zannettiği desenin ona bir şey gösterdiğini fark etti. Eliyle deseni takip ettiğinde yastığın arkası işaret ediliyordu. Mina fazlasıyla unutkan olurdu bazen ve Anna defalarca onun kendine böyle işaretler yaptığını görmüştü.
Yastığın arkasına baktığında bir şey göremeyince Anna yanıldığını düşünmüştü ama gözleri yastığın düğmelerine takıldı. Mina'nın sakladığı şey yastığın içinde olabilirdi.
15.02.2019 düzenlendi.
Edit: 18.03.2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...