foto: Mina :))
Anna yıllar önce aşık olduğu adamın şimdi kanlı canlı bir şekilde onunla aynı ortamda olmasına inanamıyordu. Bu nasıl bir tesadüftü böyle? Hayır tesadüf değildi, geç kalınmış bir kaderdi bu. Sophie'nin babasıydı demek o adam. Aylardır onun bir parçası yanındayken nasıl hissedememişti? Bunu düşünmeden edemiyordu. Anna gözlerini ayırmadan adama bakarken 'Ne kaybederim ki?' diyerek adama doğru yürümeye başladı.
***
Sophie, Helen ve Marcus'un el ele yanlarında mutlu olduklarını görünce içinde garip bir burukluk hissetti. Aşkın hep böyle bir şey olduğu sanıyordu işte. Belki de bütün örnekler böyle olduğu içindi. Henry'e baktığında bütün aşkların mutlu olmadığını anlıyordu şimdi. Henry ile göz göze geldiklerinde Sophie zarif bir şekilde gülümsedi. Haftalardır yaptığı gibi içten olmayan bir gülümsemenin arkasına saklanıyordu işte.
Helen Sophie'nin kulağına eğilip "Ayrıntıları unutacaksan yatmadan önce kağıda yaz." dediğinde Sophie kıkırdadı. Bu kızın böyle hayat dolu olması aşktan mıydı? Ya Henry'nin bu kadar soğuk olmasının nedeni neydi? Acaba o mu onu böyle etkiliyordu? Sophie kaçamak bakışlarla kocasına bakarken ne düşüneceğini bilemiyordu. Belki de zamanında onu göndermek istediğinde gitmeliydi. Henry belki de hakkı olmayan bir hayatı yaşamayı sindiremiyordu bir türlü.
Helen ve Marcus mutlu bir şekilde birbirlerine bakarken Henry acı bir gülümsemeyle onlara bakıyordu. Bir gün iki kardeşi olacağını ve onların düğününe gideceğini söyleseler kahkahayla gülerdi buna ama ne yazık ki böyle saçma bir durumun içindeydi şimdi. Büyüklerin yaşantılarının çocuklarına mal olmasını hiç istemiyordu. Belki de Sophie haklıydı. O bebek böyle bir hayata gelmek istememişti. Bir gün Sophie ile çocuklarının olmasından deli gibi korkuyordu. Sarayda olaylar tamamen çözülmüş gibi gelmiyordu ne yazık ki ona. Helen ona böyle büyük bir hadiye vermişken hayatı boyunca bunun ezikliğini yaşayacaktı.
Bazen bir şeyleri bilmemek çok daha iyiydi. Söylenmeyen gerçekler aslında herkesi karmakarışık etmeye yetecek kadar güçlüydü.
***
Anna tüm cesaretiyle yürürken aklında ne söylemesi gerektiğini düşünüp duruyordu. Aklından bir sürü söz geçmişti, belki de o onu fark ederdi. Anna genç bir aşık gibi davrandığı için bu haline gülmek istiyordu aslında ama öyle karışık bir durumdaydı ki ayaklarının onu taşımasına bile şaşırıyordu.
Aklından milyonlarca tanışma sözcüğü milyonlarca davranış gezmişti ve işte tam o adamın o karşısına geçmiş ona bir adımı kalmışken adamın "Siz az önce koridorda değil miydiniz?" sözüyle Anna yerinde çakılıp kalmıştı. Bu işte hiç beklemediği bir şeydi. Düğün başlangıcından beri salondan ayrılmamıştı ki. Anna anlamamış bir şekilde adama bakarken selam verdi usulca. Kafası karışmıştı. Acaba adam onu birine mi benzetmişti?
Anna yüzüne belli bir gülümseme kondurduktan sonra "Neyden bahsettiğinizi anlayamadım." dedi. Adam dikkatlice ona baktı. "Çok da benziyordu size ama elbiseleriniz farklı. Saçlarınız da. Karıştırdım sanırım."O an Anna'nın beyninde bir fikir yankılandı. Mina!!
8.3.2019 düzenlendi.
Edit 2: 19.04.2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Fiksi SejarahSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...