Helen ne diyeceğini bilemez şekilde Charlotte'a bakıyordu. Öğrendiği gerçek onu sarsmaya yetmişken bir de ona vereceği bir cevap yoktu. Louis gerçekleri ondan neden saklamıştı bu kafasını karıştıran en önemli şeydi şu anda. Onu sevmemesi değil de ona olan güvenini yitirmesi daha çok yaralamıştı onu.
Sophie bu ortamın dağılmasını istediğini düşünerek Helen'in yerine cevap verdi. "Abin Helen'e gerçekleri söylemeyip her gün ona yalan söylüyorsa asıl o Helen'i hiç sevmemiş demektir." Charlotte şimdi yanan gözlerle Sophie'ye bakıyordu.
"Buraya gelmek saçmalıktı." diyerek masadan kalktı ve hiçbir izin istemeden odadan çıktığında herkes birbirine bakıyordu. Marcus ise olayları fazlasıyla eğlenerek izliyordu. Helen'in o adama aşık olmadığını anladıktan sonra artık her şey çok daha güzel olabilirdi. Charlotte bunu söylediğinde reddetmemiş aksine söyleyecek bir şey bulamamıştı.
Henry'nin sesi odada yankılandığında herkes ona baktı. "Helen bu insanlarla tüm ömrünü geçirmene izin veremem." Gözler Helen'e çevrilmişti. Yapısı gereği Sophie Helen'in itiraz edeceğini düşünmüştü ama Helen sadece başıyla onaylamıştı. Sophie bugünün gerçekten zor ve farklı geçeceğini düşünürken Henry "Marcus, bu akşam bu saraydan ayrıldıklarına emin ol." dedi. Anna artık konuya karışması gerektiğini düşünerek "Onlar benim misafirim olduğuna göre ben de gitsem iyi olacak." dediğinde Henry "Buna gerek yok teyze." dedi.
Anna anlamamış bir şekilde Henry'e baktı. "Louis'in piç olması onun seçimi değildi. Annesinin suçunu ona ödetemeyiz. Senin annen de böyle bir şey yapmış olabilirdi."
Henry buz gibi bir sesle "Annem hakkında kötü bir şey söyleyemezsin. Belki de gitmen daha iyi olur." Anna başıyla onaylarken Sophie endişeyle Henry'e engel olmak amacıyla Henry'nin kolunu tutmuştu ama Henry bunu umursayacak durumda değildi.
Anna ayağa kalktığında Henry'e baktı. "Anneni koruman çok güzel bir şey oğlum ama Louis'e söz söylemen gerçekten yanlış. Kim o şekilde dünyaya gelip yaşamak ister ki? Başkasının suçunu ona yükleyemezsin." Anna Helen'e bakarak sözlerine devam etti. "İnsanlar böyle tepki verdiği için sana söyleyememiş olmasını ben anlayabiliyorum kızım ama senin neden anlayamadığını bilmiyorum. Evet kuzenler, kardeş değiller ama Charlotte'un annesi doğumda ölünce onlar hep birlikte büyüdüler. Kardeş gibiydiler herkese öyle olduklarını söylediler."
Helen gerçekten utandığını hissediyordu. Anna sinirle odadan gittiğinde Sophie Henry'e "Hadi biraz yürüyelim, fazla gerildik." dedi.
Henry başını iki yana sallayarak masadan kalktı. "Marcus, benimle gel." dedikten sonra odadan ayrıldıklarında Sophie arkalarından bakakalmıştı. Helen taş gibi yerinde oturuyordu. Sophie onun aklından geçenleri öğrenmek için neler vermezdi ki şu an. Acı çektiğini görmek onu da yaralıyordu ve elinden bir şey gelmemesi çok zordu. Sophie yavaşça Helen'in yanına gidip elini onun omzuna koydu.
"Hadi canım gidelim."
Helen ayağa kalkıp ona sarıldı. "Sophie... ne yapacağım?"
Sophie usulca Helen'in saçlarını okşadı. "Onlar gittikten sonra kafanı boşaltacak ve sonra hayatına devam edeceksin."
Helen hüzünle "Nasıl?" diye fısıldadı.
Sophie biraz geriye çekilerek karnını gösterdi. Elini şefkatle karnına koydu. "Sanırım bebeğim sarayda herkese ilaç olacak." Helen beceremese de gülümsemeye çalıştı.
"Evet... o herkesin yaralarını sarması için neden olacak."
"Biraz dışarıda dolaşmak ister misin, yoksa odanda dinlenecek misin?"
Helen kararsız görünüyordu. "Sence Louis'in yanına gitmeli miyim?" diye sorduğunda Sophie başını iki yana salladı. "Şu an doğru düzgün düşünemiyorsun bile." Helen başıyla onayladı.
***
Charlotte hayatı boyunca onu koruyan onun yanında olan adam hakkında böyle konuşulmasını sevmiyordu. Louis'in Helenle evlenmek istemesinin nedeni olmaktan nefret etmişti zaten hep. Sırf daha rahat ve daha güzel bir hayat için onunla evlenmek istemesi ona çok anlamsız geliyordu. Odadan çıktığında sinirden ağlamamak için kendini zor tutmuştu.
Annesini kaybetmesi ve teyzesinin onu kızı gibi sahiplenmesi onun suçu değildi. Teyzesinin günahı ise Louis'in de onun da sorumluluğu değildi. İnsanların at gözlükleriyle bakması canını sıkıyordu.
Sinirle koridorlardan geçtikten sonra kendini Louis'in odasının kapısında bulmuştu. Kapıyı tıklamadan içeri girdiğinde Louis pencere kenarında duruyordu. "Ayağa kalkmışsın." Louis bir şey söylemeyince Charlotte yavaş yavaş yanına geldi. Louis'in nereye baktığını görmeye ihtiyacı vardı. Pencereden baktığında Helen ve Sophie'nin bahçede dolaştığını gördü. Charlotte "Yeter artık." dedi sinirle.
Louis ona kaşlarını kaldırıp bakıyordu. "Ne oldu yine?"
Charlotte "İstemiyorum." diye fısıldadı.
Louis Charlotte'un neden birden böyle olduğunu anlayamıyordu. İç geçirerek baktı Charlotte'a. "Neyi istemiyorsun?" diye sorduğunda Charlotte onu odaya doğru çekti.
"Yeter artık Louis! Başka bir kadınla evlenmeni istemiyorum. Ben de başkasıyla evlenemem. Biz birbirimize aidiz." Louis elini Charlotte'un dudaklarına götürdü.
"Bunları daha önce defalarca konuştuk Charlotte."
Charlotte sinirle ona baktı. "Neden anlamak istemiyorsun?"
Louis elini Charlotte'un saçlarında gezdirdi. "Neden sen anlamak istemiyorsun? Toplumda yer edinmemiz için bu şart."
Charlotte başını iki yana salladı. "Helen gerçekleri öğrendi biraz önce. Abisinin bildiği bir şeyi ondan saklaman çok salakçaydı zaten."
Louis düşünceli bir şekilde iç geçirdi. "Onu ikna edebilirim sanırım."
Charlotte bunu istemiyordu. Sadece sevdiği adamla bir ömür geçirmek istiyordu ama bunun olması biraz zor gibi geliyordu şimdi ona. Louis ona eskisi gibi bakmıyor muydu ona mı öyle geliyordu?
"Onu ikna etmen bir şey değiştirmeyecek Louis. Kral öyle konuştuktan sonra üstelik."
Louis başıyla onayladı. Charlotte için katlandığı bu eziyete daha fazla katlanmak istemiyordu. Hayatları boyunca ikisi birbirlerine yetmişti, yine yeterdi.
"Senin önerin ne?" diye sorduğunda Charlotte çekinerek de olsa "Gidelim buradan." dedi.
Louis yeni yol travması atlattığını düşünüyordu. Bir daha böyle bir yolculuğa dayanıp dayanamayacağını bilmiyordu. "Deniz yolculuğuna hazır değilim Charlotte."
Charlotte ona sarıldı. "Deniz aşırı yolculuk yapmak zorunda değiliz. Sadece ikimiz varız başka kimse yok nasılsa. Sahip çıkman gereken bir krallığın da yok."
Louis iç geçirdi. Babasının meşru üç oğlu varken ona sıra gelmesi imkansız gibi bir şeydi. Louis Charlotte'un gözlerine baktığında ona kıyamadığını hissederek başıyla onayladı. "Tamam." Charlotte sevinçle yanına gelerek ona sarıldığında Louis huzurla gözlerini kapattı.
***
22.2.2019 düzenlendi.
Edit 2: 29.03.2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...