foto: Mina'nın gençliği ;)
Henry oturduktan sonra Marcus'a da oturmasını işaret etti. "Onları sarayımda istemiyorum ama teyzem bu konuda fazlasıyla sorun." Marcus başıyla onayladı.
"Teyzeniz belki Helen'e dayanamaz kalır."
Henry düşünceliydi. Teyzesini sarayından kovamazdı. Zaten gönlü de razı gelmezdi. Louis ona bir şey yapmamıştı ama o kız... Onu bir türlü sevemiyordu. Tavırları insanı rahatsız ediyordu ve bakışları hiç hoşuna gitmiyordu.
"Teyzemin burada kalması için bir neden yok aslında." Henry muzip bir şekilde Marcus'a baktı. "Belki de birileri evlenirse teyzem kalmakta sakınca görmez." Marcus dikkatle Henry'i izliyordu. Onu deniyor muydu, samimi bir şekilde mi söylüyordu?
"Kardeşin elinden gelse beni ülkeden sürecek."
Henry kahkaha attı. "Bunu yapmayacağını ikimiz de biliyoruz.
Marcus bundan çok da emin değildi. Helen'in evleneceği bir adam olmayabilirdi ortalıkta ama Helen başlı başına bir sorundu zaten. Onu ikna etmek için fazlasıyla çaba harcaması gerekiyordu.
***
Anna Mina'nın odasının kapısında kendini bulduğunda gerçekleri öğrenmenin artık zamanı olduğunu düşünüyordu. Hızla odaya girip kapıyı kilitledi.
Elleri titreyerek günlüğü çıkardığında kendini yatakta uzanırken buldu. Sağlam kafayla okumalıydı her şeyi. Sonrasında belki de bu günlüğü yırtmak zorunda olacaktı.
Anna yer değiştirmek istediğinde inanamamıştım ve resmen teklifin üstüne atlamıştım. Nezaket gösterecek durumum kesinlikle yoktu. Onu seviyordum. Her ne kadar o bilmese de. İsmini bile öğrenemesem de.
Sonraki gün yolculuk öncesinde kraldan olabildiğince uzakta durdum. Bir şeyleri anlaması an meselesi olabilirdi. Eğer anlarsa her şeyi kaybederdim. Sadece ben değil herkes bundan zarar görürdü.
Yolculuk başladığında kralın yanına gitmemle "Sen Anna değilsin." demesi bir oldu. Ne diyeceğimi ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde ona bakarken omuz silkti. Aslında bu durumu pek de umursamıyordu. "Kardeşinin aşk istemeyeceğini düşünmüştüm." dediğinde şok oldum. Bu adam sadece yanında duracak biri arıyordu. Ve Anna'yı serbest bırakıp kendisi istediğini yapabileceğini düşünüyordu.
O an vicdan azabım biraz dinmişti ama sonra onun ne kadar iyi kalpli biri olduğunu gördüğümde bu vicdan azabı beni mahvetmişti. Ben bilinmedik bir yolda canım pahasına bir adam için yürürken tüm insanları da felakete sürüklemekten geri durmamıştım.
Şimdi düşününce bir aşk uğruna tüm bunları yapar mıydım? Yapardım, hem de hiç düşünmeden. Hayatımda en değerli şey oydu benim için. Çocuklarımdan bile önceydi. Onu bir başka kadınla paylaşmak ve başka bir adamla yatağımı paylaşmak uğruna seviyordum. Bedenen her gün birbirimize ihanet ederken ruhen tamamen birbirimize bağlıydık aslında.
Kralın şehrinde bir süre durmam ve düğün hazırlıklarına yardım etmem gerekiyordu. O yüzden erken gelmiştim ve kral asla beni göndermek konusunda bir şey söylememişti. Bir hafta boyunca düğünde ne olsun diye seçerken kralı da sevdiğim adamı da görmemiştim. O gün yanıma geldiler. Kral bana bakarak "Konuşmamız lazım." dediğinde korkmuştum. Günler sonra ilk defa konuşmak istiyordu.
Koridorda yürürken "İstediğim iyi bir kraliçe sadece." dediğinde Anna'yı böyle bir şey için seçtiğinden dolayı ondan nefret etmiştim. O benim kardeşimi ne sanıyordu gerçekten? O bu sarayda kukla olabilecek biri değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...