Foto: Henry :))
30 YIL ÖNCE
Mina bazen gerçekten buralardan uzaklaşmak istiyordu. Dans et Mina, işleme yap Mina, nezaket göster Mina, gülümse Mina, erkekleri etkile Mina, evlenecek adam bul Mina... Tüm bunlar çok fazla geliyordu ona. Böyle biri olmak istemiyordu, özgürce dilediğini yapabilmek için her şeyi verebilirdi şu an. Anna'ya özenmeden edemiyordu, istediği zaman istediği şekilde davranıyordu.
Çimlerde yalnız yürürken Anna'nın oğlanlarla balık tuttuğunu görünce yüzünde buruk bir gülümsemem belirdi. Anna küçük bir kız çocuğu, daha doğrusu erkek çocuğu gibi görünüyordu. Rahat olmak adına pantolon giymişti. Çığlık çığlığa bağırmasına kimse bir şey demiyordu.
Aslında herkes Mina için güçlü karakterli kardeş olduğunu düşünebilirdi ama öyle olmadığını Mina çok iyi biliyordu. O özgürlüğü alınan kardeşti. Hüzünle geri dönüp yürürken aklına çok fazla şey vardı. Şimdi yapması gereken saraya gelmek üzere olan kralı etkilemekti. Bu babası için gerçek bir önem taşıyordu. Deniz aşırı da olsa müttefiklerinin olduğunu bilmek onun için önemliydi. Ve kralla evlenirse ailesinin gözünde yeri büyüyecekti ama neden mutlu değildi hala bilmiyordu.
Dalgın dalgın yürürken sarayda hareketlilik olduğunu fark ederek hızlandığında annesi ve babasının ülkelerini ziyarete gelen kralı karşıladıklarını görünce panikle dadısının yanına geldi. Dadısı kolundan tutarak onu pratik bir şekilde anne ve babasının yanına yerleştirdiğinde Mina bu kadının zekasına inanamıyordu. Annesi memnuniyetsiz bir şekilde bir şeyler fısıldarken Mina'nın gözleri o adama takılmıştı.
Heybetiyle sanki geçtiği yerleri şenlendiriyormuş gibi bir öz güvenle yürüyordu. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Sanki tüm bunlar ona fazlasıyla saçma geliyormuş gibiydi. Mina gözlerini dikmiş öylece onu izlerken içinden onun kral olması ve onu beğenmesi için dua ediyordu.
İki adam yavaş adımlarla yanlarına geldiğinde babası diğer adamı selamlayınca Mina büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Son bir umut beğendiği adamın ikinci oğul olmasını isterken kral "Can dostum." demişti.
Mina hayallerinin yıkıldığını belli etmemeye çalışarak ona bakan krala gergin bir şekilde gülümsedi. Yanındaki adam için erirken bu adamı etkilemek zorunda olmak onun için bir felaketti.
O sırada çığlıklar duyuldu. Anna ve saray çocukları neşeyle onlara doğru gelirken annesi ve babası hayretle diğer kızlarına bakıyordu. O sırada dadıları Anna'nın yanına koşmuştu. Dadının onu odaya getirmek istediği belliydi ama Anna her zamanki gibi bir yolunu bulup kaçmıştı.
Anna tüm sevimliliğiyle gelip pis ellerini üzerine sildikten sonra gülümseyerek krala baktı. "Hoş geldiniz." diyerek reverans yaptığında kral onun bu haline içten bir şekilde gülmüştü. "Çok bahsedilen yaramaz prensesle tanıştığıma memnun oldum." dediğinde Anna kızarmıştı.
Mina akşam yemeğine o kadar hazırlandıktan sonra erkenden gelip anne ve babasıyla beraber salonda kralın gelmesini beklemeye başlamıştı. Birkaç dakika sonra Anna ve kral kahkahalar eşliğinde içeri girdiğinde herkes şaşkınlıkla onlara bakıyordu. Mina o kadar hazırlık yapmasına rağmen Anna'nın özenmeden bu kadar doğal ve güzel olmasını kıskanmıştı içten içe. Kralın onunla ilgilenmemesi belki de iyi bir şeydi. Onun arkadaşıyla belki de biraz zaman geçirebilirdi.
O günlerde uzaktan seyrediyordum onu. Bana bakmayan bir adam varsa o da ondan başkası değildi. Bu zamana kadar tüm erkekleri etkileyen Mina çaresizce başkasını izliyordu işte.
Onu sevmek benim lanetimdi. Gözlerine bakamıyordum bile kıyamadığımdan. Kimseye söyleyemiyordum derdimi. Benim kralla evlenmem gerekiyordu. Anna'nın kraldan hoşlanıyor olması beni de başka alemlere götürmüştü.
Dadım ondan hoşlandığımı anlamış olacak ki nişanlı olduğunu söyledi bir gün. Sevdiğim adam nişanlıydı ve ben onunla tek kelime konuşmaya cesaret edemiyordum. Gitmelerine sadece üç gün kala cesaretimi topladım. O bahçedeyken onu izledim ve tam o içeri girerken onunla sıradan bir şekilde çarpışmış gibi yaptım.
Gözlerine takılıp kalmıştım. O kadar güzellerdi ki. "Ben.." dediğimde alayla gülümsedi. "Benimle tanışmak için planlanmış bir oyun." diye yorum yaptığında ağzım açık bakakalmıştım. Bu adam fazlasıyla zekiydi üstelik. İstemeyerek de olsa başımla onayladığımda "Kendinize başka eğlence bulun küçük hanım." diyerek uzaklaştı. O an ondan bir kez daha etkilenmiştim.
Sonraki gün kral babama Anna'yla evlenmek istediğini söylemişti ama ben daha sevdiğim adamın adını bile öğrenememiştim. Ve o gün karar verdim. Kralla ben gitmeliydim ve onu orada ne olursa olsun etkilemeliydim. Bu benim vicdan azabı duyduğum ama asla pişman olmadığım hayatımın başlangıcıydı işte.
Anna daha fazla okuyup okumamak konusunda ne kadar kararsız kalsa da dayanamayıp okuyacağını biliyordu. En azından kendisine biraz zaman ayırmalı ve sindirmeliydi. Kahvaltı saatinden önce gidip toparlanmalıydı.
***
Sophie uyandığında Henry ona gülümsüyordu. "Yine mi benden önce uyandın?" diye hüzünle sorduğunda Henry gülümseyerek gözlerini kapattı. "Uyuyorum." dediğinde Sophie kıkırdadı.
"Madem uyandık kahvaltıya gidelim."
Henry Sophie'nin saçlarına öpücük kondurduktan sonra "Belki küçük bir işimiz olabilir" dediğinde Sophie onun dudaklarına uzanmıştı çoktan.
Yataktan çıktıklarında Sophie'nin saçları iyice dağılmıştı. Sophie suçlar gibi Henry'e bakıyordu. "Saçlarım konusunda bir öneriniz var mı kralım?"
Henry gülerek "Ben tarayabilirim." dediğinde Sophie şaşkınca ona bakıyordu.
Sophie elbisesini aceleyle giydikten sonra Henry'nin çoktan giyinmiş olmasının adaletsizlik olduğunu düşündü. Nasıl bu kadar hızlı olabiliyordu? Elinde tarakla Henry'nin yanında oturunca Henry tarağı elinden alıp saçlarını omuzlarına yerleştirdi özenle. Saçlarını kenara çekip omzunu öptüğünde Sophie iç geçirdi.
Henry Sophie'nin saçlarını tararken Sophie cennetteymiş gibi hissediyordu. Canını acıtmadan usul usul tarıyordu. Henry işini bitirdiğinde Sophie dönüp ona gülümsedi. "Sanırım saçlarımı hep sen taramalısın."
Henry gülümsedi. "Bu kadar ilgi yeterse karıcığım, ben çok acıktım."
Sophie ona gülümsedi. "Ben de."
***
Helen Louis'in odasına gittiğinde Charlotte'un odada olduğunu görünce gülümsedi. "Günaydın." dediğinde ikisi de ona dönüp baktılar ama sanki gerginlerdi. Helen onların neden böyle olduklarını anlayamıyordu.
Louis'in yanına geldiğinde "Nasılsın?" diye sordu. Louis başıyla onaylayarak "İyiyim." diye cevapladı. Helen gelip onu yanağından öptü. Helen Charlotte'a baktığında onun sinirli olduğunu anlayabiliyordu ama nedenini anlayamıyordu.
"Bir sorun mu var Charlotte?" diye sorduğunda Charlotte bir şey söylemeden sinirle odadan çıktı.
21.02.2019 düzenlendi
Edit 2: 29.03.2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...