not:en uzun yoruma ithaf ;)
Anna kardeşinin mutluluk için herkese olan ihanetini nasıl rahat yazdığını düşünüyordu. Bu defter onun dışında bir başkasının eline de geçebilirdi nasıl bu kadar rahat olabiliyordu bu kız? Ayrıca bir yerlerde yaşıyor olabilirdi. Anna bunu kendi kendine tekrar edince heyecanlandı. Mina büyük ihtimalle yaşıyordu ama nerede?
Anna... canım, sana yerimi söyleyemem. Şifreli bir şey yazarsam da eğer senin başın belaya girecektir. O yüzden yerimi yazmıyorum. Zaten henüz ben de bilmiyorum. Seni seviyorum canım... Lütfen beni affet ve bunlar aramızda kalsın...
Mina'nın yazdıkları bu kadardı. Devamı yoktu. İçini dökmüş ve öylece bırakmıştı. Bir yerlerde yaşıyor olduğunu bilmek bile onun için güzeldi ama... Bunu Helen ve Henry'e söylemeli miydi? Lanet olsun çocuklarını bırakıp gidebilmişti o kadın. Aşk bu kadar büyük bir şey miydi yani? Anna bir an hiç aşık olmadığı için kendini şanslı hissetti. Eğer böyle bir şeyse çok da lazım değildi. Aklının yerinde olmasına ihtiyacı vardı kesinlikle.
Anna defteri yerine koyarken bunun iyi bir fikir olup olmadığını düşündü bir an. Sonra bu defterin yakılması gerektiğini düşünerek kıyafetinin içine sakladı. Anna odadan çıkmadan önce Mina'nın yaptığı resme dikkatle baktı. Demek Bash buydu. Kardeşini esiri edecek kadar ne yapmıştı ki bu adam? Anna daha fazla bu konuyu düşünmek istemiyordu. Önce şu odadan çıkıp bu defterden kurtulmalıydı.
Anna koridorda ilerlerken Mina'yı düşünmeden edemiyordu. Acaba nereye gitmiş olabilirdi, nasıl bir hayatı vardı? Mutlu muydu? Çocuklarını özlüyor muydu? Onu bir kere daha görebilecek miydi? Sorulara cevap bulamadığı gibi her an çok daha fazla oluyorlardı.
Anna Mina'nın yaptıklarını temizlemenin kendi görevi olmasını hiçbir zaman sevmemişti. İşte şimdi yine aynısını yapıyordu ve hiçbir rica girişiminde bulunmuyordu. Anna'yı hizmetçisi sanan yapısından hep nefret etmişti.
***
Sophie yorulduğunda Helen'e "Artık geri dönsek mi?" diye sordu. Helen başıyla onayladığında Sophie onun uzun zamandır tek kelime etmediğini düşünerek iç geçirdi. Helen'i sürekli konuşan bir şeylere fikir yürüten biri olarak tanıdıktan sonra bu hali ona çok garip geliyordu.
Sophie Helen'e "Konuşmanı özledim Helen." derken fazlasıyla üzgündü.
Helen ona hüzünle baktı. "Ben de eski halimi özledim Sophie."
Sophie ne diyeceğini bilemeyerek Helen'in koluna koydu elini. "Her şey çok daha güzel olacak."
Helen başını iki yana salladı. "Artık bunu düşünmek beni rahatlatmıyor."
Sophie gülümsemeye çalıştı ama başaramadı. "Abin her şeyi yoluna koyacaktır canım."
"Konuyu değiştirelim mi? Abimle nasıl gidiyor mesela?"
Sophie Henry'i hatırlayınca iç geçirdi. İsmi bile ona bu kadar etki eden bir adamı seviyordu ve hiç de pişman değildi. Ne olursa olsun onu sevmeye devam edecekti. Bu aşk Helen gibi ona da zarar verecek olsa bile hem de.
Aşk ne olursa olsun yaşamaya değerdi. Ona göre insan bu duyguyu yaşamadan ölmemeliydi. "Abinin ne hissettiğini bazen gerçekten anlamıyorum." diye dürüstçe itiraf etti.
"Onu anlamak gerçekten zordur. Annem de öyleydi. Duygularını saklamayı çok iyi becerirdi. Çok mutsuz olsa da bunu belli etmezdi. "
Sophie hüzünle başını salladı. Bütün ömrü boyunca anlamadığı bir adamla birlikte olmak canını acıtacaktı. "Bir yolu yok mu Helen?"
Helen ona şaşkınlıkla baktı. "Ne için?"
"Abini anlamak için?"
Helen başını iki yana salladı. "Bunu Marcus'a sorman çok daha iyi olur onların arasında sanki gizli bir bağ var ve birbirlerini bakışlarıyla anlıyorlar."
Sophie başıyla onayladı. Kocasının arkadaşıyla olan bağını kurması imkansız gibi bir şeydi. Yıllardır dip dibe olan iki insan gibi olmayı istemek saçmalıktan başka bir şey değildi. Üstelik bunu Helen bile başaramamışken... Neden en zor olan hep ona denk geliyordu ki sanki?
***
Henry elindeki kalemi çevirip duruyordu. "Gitme konusunu teyzemle konuşsam iyi olacak."
Marcus başıyla onayladı. "Teyzen Helen'in kopyası gibi bir şey onu ikna etmek zor olacaktır."
Henry gülümsemeye çalıştı. "Ama ikisinin de ortak bir noktası var."
Marcus anlamamış bir şekilde Henry'e bakıyordu. Henry gülümseyerek "Sophie onları sakinleştirmeyi başarıyor." dediğinde Marcus kahkaha attı.
Henry anlamamış bir şekilde arkadaşına bakarken Marcus "Kraliçe sadece onları mı sakinleştiriyor?" diye sordu. Henry hala anlamamış bir şekilde ona bakıyordu.
"Ne demek istiyorsun?"
Marcus muzip bir şekilde gülümsedi. "Karınız tüm dünyayı sakinleştirebilecek kadar yetenekli kralım." dedi eğlenerek. Henry düşününce Marcus'un haklı olduğunu anladı. Sophie'nin insanları sakinleştiren bir yanı vardı.
Henry Sophie'yi düşündüğünde biraz önce onun dışarı çıkma teklifini görmezden geldiği aklına geldi. Zaten yemekten önce de ona kızmıştı. İnsanlara bu kadar etki eden ve sakinleştiren bir kadın nasıl onun yanında mutsuz olurdu? Sorun o muydu? Henry aklına takılan düşünceyle ayağa kalktı. Başka şeyleri şimdilik bir kenara bırakmalıydı. Olayları düzeltmek için karısının yardımına ihtiyacı vardı ve her şeyden önce onun gönlünü almalıydı.
Henry giderken Marcus'un "Nereye?" sorusunu duymazdan gelerek sarayın koridorlarında ilerledi. Sophie'nin davranışları ona karşı mı böyleydi? Belki de aralarının iyi olmalarını istemiyordu. Belki de evlilik için zorlanmayı affedememişti.
Henry koridorun diğer tarafında Helen ve Sophie'yi görünce yanlarına giderek "Sophie." dedi.
"Efendim."
"Biraz konuşabilir miyiz?" diye sorduğunda Sophie bir an Helen'e baktıktan sonra başıyla onayladı. "Tabi."
Henry ve Sophie koridorda ilerlerken Sophie tedirgindi. Henry durduk yere onunla konuşmak istemezdi. Odaya geldiklerinde Sophie şaşkınlıkla Henry'nin yüzüne bakarken Henry "Küs müyüz?" diye sordu. Sophie istemsizce yüzünde beliren gülümsemeye engel olamadı.
"Hayır, neden?"
Henry dalmış bir şekilde Sophie'nin gözlerine bakıyordu. "Daha önce çok güzel olduğunu söylemiş miydim?" diye sorduğunda Sophie endişeyle elini Henry'nin alnına koydu. "Ateşin yok ama iyi misin?"
Henry Sophie'yi iyice kendine çektiğinde Sophie nefesinin kesildiğini hissediyordu. "Böyle olmak zorunda değiliz." dedi Henry boğuk sesiyle.
Sophie kekeleyerek "Na-sıl?" dediğinde ağzından zor da olsa bir kelimenin çıkmasına şükrediyordu.
"Bu kadar uzak." diye fısıldadı usulca Henry. O sırada kapı hızla açıldı ve Anna içeri girdi. "Henry öğrenmen gereken çok önemli bir şey var."
22.02.2019 düzenlendi.
Edit 2: 19.04.2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...