Sophie odanın üstüne üstüne geldiğini hissediyordu. Kocaman oda küçücük olmuştu gözünde. Saat kaç olursa olsun dışarı çıkmalıydı. Üstüne üşümemek için bir pelerin alıp kendini dışarı attı.
***
Helen gördüğü manzarayla ihanete uğramış gibi hissetti. Yıllardır karşısındaki iki insan onlara yalan söylemişti. Hayır yani doğruyu söyleselerdi ne olurdu ki? Kralın adamları evlenemez diye bir olay yoktu. Hiçbir şey yoktu ortada. Abisi bu olaya kızmazdı. Hatta çok mutlu olur onları evlendirirdi. O zaman neden böyle bir şey yapma gereği duymuşlardı?
Helen elinde olmadan gözünden süzülen bir damla yaşa engel olamadı ve o anda bir el kolundan tutup onu kendine çevirdi. Helen şaşkınlıkla mırıldandı. "Marcus."
Marcus karşısında ağlayan kadını görünce dayanamadı ve elini uzatıp gözyaşlarını sildi. Karşısında koskoca krallığın ağzından çıkan tek kelimeyi yerine getirmek için yarıştığı kadın vardı ve incinmişti. Onu çok uzun zamandır ağlarken görmemişti. Annesinin ölümü bile ağlatamamıştı onu. Şimdiyse onun yüzünden ağlıyordu.
"Prensesim..." dedi Marcus karşısındaki kadını daha fazla kızdırmak istemiyordu, bu yüzden en nazik sesini kullanıyordu. "Neden bana söylemediniz?" dedi Helen kızgınlıkla. Gözyaşlarını bir daha gelmemek üzere geri göndermişti.
"Neyi söylemedik?" dedi Marcus bilmezden gelerek.
"Bana bak Marcus abimin can yoldaşı olman umrumda bile değil. Ben senin tanıdığın o küçük kız değilim artık. Ne kadar farkındasın bilmiyorum ama şu beni görmezden geldiğin yıllar boyunca ben fazlasıyla büyüdüm. Senin sözünden çıkmaya korkan kız değilim. Eğer biraz aklın varsa sen benden korkarsın." dedi tehdit eden bir ses tonuyla.
Marcus kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Bu kız onu tehdit mi ediyordu şimdi? Aradan geçen yılların fazlasıyla farkındaydı ama ona küçük bir kız çocuğu gibi davranmadığı çok açıktı. Niye boş yere alınganlık etmişti ki şimdi?
Marcus başıyla onayladı. "İzin verirseniz açıklayayım o zaman. Mary saraya gelirken her şeyi kendi başarmak istemişti o yüzden size onun kuzenim olduğunu söylemedim. Kralımız da bunu bilmiyor."
Helen bu sözlere inanmamış gibi bakıyordu. Söylememesi için hiçbir neden yoktu. Mary gerçekten başarılı bir genç kızdı. Helen o an fark ettiği şeyle şaşırdı. Kuzen mi demişti? Emin olmak için "Kuzenin mi?" diye sordu.
Marcus bu sefer kahkahasını tutamadı. "Siz ne sandınız ki prensesim? Mary benim kız kardeşim gibidir."
"Her neyse..." diyerek oradan uzaklaştı Helen.
***
Sophie bahçede yalnız bir şekilde oturabileceği bir yer arıyordu. Muhafızlar sarayı korumak adına her yeri işgal etmişti sanki. İnsanın başını dinleyebileceği bir yer olmalıydı. Kendine karanlık bir köşe bulup oturdu. Aklı yıllar öncesine gitti birden. Yazlık saraylarındaydılar ve kardeşleri de yanındaydı. Herkes mutlu mesut oyun oynuyordu. Sophie farkında olmadan gülümsedi.
Helen bahçeye çıkınca doğru gizli köşesine yürüdü. Orada biri vardı. Dikkatli bakınca onun Sophie olduğunu gördü. Bir şeye gülümsemişti.
"Ne o şimdi de kendi kendine gülümsüyor musun?" diye sordu.
Sophie, Helen'e bakınca ayağa kalkıp selam verdi "Prensesim." Helen saçlarını omuzlarına attı. Acısını yalnız yaşamak istiyordu. Ama merakına yenik düştü. "Neden bu saatte buradasın?"
Sophie karşısındaki kadının gözlerine bakınca onun da canının sıkkın olduğunu hissetti. Başka zaman olsa konuyu alaya alırdı ama şu an buna gücü yoktu. Evet, karşısındaki kişi samimiyetle sormamıştı belki ama ona doğruyu söylemek istedi birden. "Sarayın duvarları insanları fazlasıyla bunaltıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Ficção HistóricaSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...