Zaman acımasızdı. Aşk ise yolunu şaşırmıştı. Fazlaca bencil yüreklere de konuk olabiliyordu, gerçekten hak edenlere de... Ama bazen gerçekten kıymetini bilebilecek insanlara teğet geçiyordu. Anna da onlardan biriydi. O yüzden kardeşinin aşkına sahip çıkmasına hep imrenerek bakmıştı. Sahip olabileceği mutlu bir hayat varken onun bu hayatı kardeşine sunması fedakarlık değil de aptallıktı. Anna bunu şimdi daha iyi anlıyordu. Yanındaki kıza bakarken Mina'nın onları nasıl da kullandığının farkına daha iyi varıyordu şimdi. Sophie'nin ise onları dinlemeden böyle bir duruma sokmaları hiç hoşuna gitmemişti. Hep Sophie ile yakın olduğunu düşünmüş, Henry'e ancak onun gibi bir kız yakışacağını düşünerek onu sevmişti. Şimdi hiçbir şey söyleyemeden tutsak olmaları, hele ki bir ülkenin kraliçesi başka bir ülkenin kralının teyzesi olarak bu durumda olmak onu fazlasıyla utandırıyordu.
Anna gözleri Sophie'nin babasına takılınca daha bir kötü oldu. Onunla bir şansı olabileceğini düşünürken şimdi rezil bir halde götürülüyordu onun ülkesine. Bazen hayaller kurmamak gerekti. Çünkü gerçek olmuyordu. Sanki birileri içini okuyor ve herkese bunu söylüyordu. Biri de gelip hayalini acımasızca çalıyordu. Yanındaki kıza gözleri takılınca onun da ailesi için bu işi yaptığını görüyordu. Pişman olduğu da gözlerinden okunurken Mary'nin İlter'e takılan gözlerine baktı. Aşk acısı çektiği belliydi.
Anna Mary'nin de Mina'nın emrinde olduğunu biliyordu ama ne yaptığını bilmiyordu. "Sen ne yaptın?"
Mary dönüp ona baktı. "Bir sürü şey yaptım ama en zoru günlüğünü onun eski odasına koymak oldu."
Anna gözlerini açmış Mary'ye bakıyordu. Demek Mina'nın aylar önce günlüğündekileri geçirmek için istediği yeni yapım defteri yastığın içine koyan Mary'ydi. Peki Mina nasıl onun günlüğü bulacağından bu kadar emindi? Hoş bulamazsa Mina'nın bir şekilde onun bulmasını sağlayacağını, son ihtimal ona not göndereceğini çok iyi biliyordu. Mina'nın dayatmaları da son zamanlarda canını sıkmaya başlamıştı. Şimdi o sarayda işler çevirirken asla kardeşini hatırlamayacağını biliyordu. Rol yeteneğinin ne kadar yüksek olduğunu bildiği için saraya gelmesine izin vermişti ama artık bir sorun olursa yalnızdı. Anna ona yardım edemeyecek kadar uzakta tutsak olacaktı.
***
Helen maç sonucunda Anna'nın onun bilerek kazanmasına izin verip vermediğini düşünüyordu. Sanki o mutlu bir şekilde taşları yerken Anna onun bu haline bakıp eğleniyordu. Anna Helen'e ne yapmasını istediğini sorduğunda Helen "Bana senin sarayındayken yaptığın kurabiyelerden yap." dedi. Mina ne diyeceğini bilemez bir halde düşünmeye çalıştı. Anna küçükken nasıl kurabiye seviyordu diye. Ama bunu düşünmeyi sonraya bırakıp gülümseyerek "Tabi ki ne zaman istersen." dedi.
Henry ve Marcus başlarda eşit gitmelerine rağmen Henry'nin pratik eksikliği bu maçı kaybetmesine neden olmuştu. Henry maç sonunda gülümseyerek "Bu maçın tekrarını istiyorum." dedikten sonra Marcus'a göz kırptı. "Dile benden ne dilersen." Marcus etrafındaki kalabalığa bakınca Henry onun özel bir şey isteyeceğini anlayarak başıyla onayladı.
Maçlar sonucunda Marcus birinci olmuştu ve herkesten sonra söylemek için bir dilek hakkı kapmıştı. Henry ise sadece Marcus'a yenilmişti. O da dileklerini sonraya saklarken, dilek dileyen tek kişi Helen olmuştu. Anna ise maçlarda hiç kendini sıkmamıştı. Sadece karşısındaki kişiyi tanımaya çalışarak vakit geçirmeye bakmıştı. Yoksa bu oyunda fazlasıyla iyiydi. Galibiyetlerini başka şeyler için saklıyordu. Krallıkta yeniden yer almak gibi...
***
Sophie söylediklerinin etkisinden sonra kendini fazlasıyla kötü hissediyordu. Bazen söylenen sözler kalbe hiç inmemiş sözlerdir. Sophie de bunun böyle olduğunu biliyordu. Henry onun için hep önemli olmuştu. Her ne kadar başlarda ondan nefret etse de bunun zamanla nasıl değiştiğini biliyordu. Alan konusunda her ne kadar üzülmüş olsa da Henry yanındayken elleri titriyordu ve kalbi sanki yerinden çıkacakmış gibi oluyordu.
Aslında ihtiyacı olan tek şey Henry'den beklediği biraz ilgiydi. Şimdi ondan uzak bir ülkeye giderken tek düşündüğü yarım bir kalp taşıdığıydı.
15.3.2019
Edit 2: 19.04.2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Uzak Diyarlardan -Tamamlandı-
Historical FictionSeninle ben çok uzak iki diyarın, iki ayrı masalının birer parçalarıydık. Karşılaşmamız tamamen tesadüfler zincirinden ibaretti. Çünkü kaderimizde birbirimizin hayatını değiştirmek vardı. Ve karşılaştığımız ilk andan itibaren her şey bambaşka olacak...