"Ne oluyor?!" Diye bağırdı, Sarp.
"Hazan!" Diye acı bir çığlık kaçtı, Dilara'nın boğazından.
Melek'se, kaldıramamıştı. Narin bedeni, yavaşça sağa yalpalandı ve saniyeler içinde kendisini yerde buldu...
Çevredeki insanlar; arabaya yaklaşmaya korkuyordu. Araba da denilemezdi ya artık, neyse... Yerdeki motorlu adam toparlanabilmişti. Kaskı parçalanmıştı fakat kendisi iyi gözüküyordu, sadece sol bacağı kandan görünemez haldeydi. Açık renkli pantolonu, koyu kırmızıya boyanmıştı. Arkasındaki kadının ise, boynunda küçük bir kesik belli oluyordu. Genç kadın, kaskını çıkartıp kenara koyarken, bacağı yaralı adama döndü.
"Fırat? Fırat, iyi misin?"
"İyiyim, Anka. Sakin ol."
"Emin misin? Bacağın..."
"İyiyim, Anka. Sakin ol! Daha Kağan'a gideceğiz. Kardeşimi bulacağız."
"Bulacağız tabii." Derken dudakları titredi, sarı saçları rüzgarda uçuşan güzel kadının. "Ölmemiş ya. 6 yıl boyunca bizi beklemiş ya... Everest'te olsa yine bulurum, onu."
"Ben de bulurum kardeşimi." Diyen Fırat, zorlukla başını yere koydu. Anka, şişme montunun cebindeki telefonunu çıkarttı ve 112'yi tuşladı.
Sonra yavaşça ayağa kalktı. Ayak bileği incinmişti. Her adımında ağzından, küçük acı inlemeleri kaçarken oldukça şekilsiz arabaya yaklaştı.Şöför koltuğunun camı kırıktı, kapısı da, buruşturulmuş bir kağıt gibi gözüküyordu. Başını yavaşça kaldırdı genç kadın. Şöföre baktı.
Dudakları ayrıldı. Gözleri açıldı, ağzından, "Kağan..." diye bir ses kaçıverdi.••••••••••••••
Kağan TÜRKER
Gözlerimi zorlukla açtığımda, ağzımda acımtrak bir tat vardı. Çevremde o kadar çok bağrışan insan vardı ki... Saat kaçtı, ne olmuştu? Gözümün üzerine bir sıvı kaydığında, bunun kan olduğunu fark ettim.Arabanın kapısını açmaya çalıştım, fakat nafile... İçeriye doğru göçmüştü.
Gözlerimi anlık kapattığımda, Anka geldi gözlerimin önüne..."Gözlerini kapatma, aşkım... Artık olmaz..." diyen bir Anka.
"Seni yeniden kaybetmemize izin verme, sevgilim..." beynimin oyunu, gözlerimi hızlıca açmamı sağladı. Sanki Anka buradaydı. Sanki... Cama dokunuyordu, sanki kırık camdan elini başıma uzatmıştı.
"Haydi Kağan, n'olur! Evet, evet böyle aşkım..." dediği sırada, elleri ile patlamış dudaklarıma dokunmuştu. Arkadan biri, "Hanımefendi, izin verin!" Dediğinde,
"Sevgilimi bırakamam!" Diye bağırmıştı. İyice halüsinasyon görmeye başlamıştım. Ölmüş de olabilirdim, hiç bir fikrim yoktu.
"Zorluk çıkarmayın lütfen! İşimizi yapalım!"
Anka'yı belinden tutup, zorla arkaya çekiştirdiklerinde, elleri dudaklarımdan kaydı. "Kağan!" Diye bağırdığı sırada, kırık cam, kolundan oluk oluk kan sızmasını sağlamıştı.
Gözlerimi yavaşça kapatırken, "Kağan! Hayır! Kağan!" Diye bağırma sesleri, kulaklarıma gelmişti...
Gözlerimi açmak için oldukça zor bir direnişte bulunmam bir işe yaramıyordu artık. Hazan'a gitmeyi bile becerememiştim. Kardeşime kavuşmayı bile becerememiştim.
Anka'nın hayali gözlerimden yavaşça silindi. Sesi, kulaklarımı sıyırdı ve geçti...
•••••••••••
Yazardan
Genç kadın, onu zorlukla tutan 112 ekiplerine rağmen çırpınıyordu. Ağlamaya başlamıştı. "Kağan!" Diye bağırdığında, kimse anlamıyordu. Öylesine bir tanıdık için ağlıyor zannediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maşuka Mahallesi (TAMAMLANDI)
Teen FictionHazan, biricik annesi ile Maşuka Mahallesi'nde yaşıyor. Maşuka Mahallesi... Bir mahalle ne kadar sıcak olabilir? Dedikoducu, pardon... Halka bilgilendirme yapan bu kadar kokuşuk, pardon... Ponçik teyze varken? Gençler, ailelerine yardım için, mah...