Part 25

3.2K 150 174
                                    

Ben yine sürpriz bölüm ile geldim efendim...

Size, 'Sarp mı? Çağrı mı?' Diye bir soru yöneltsem hangisini seçerdiniz?

Okullar açılıyor, artık sınırlar dolmadan bölüm atamayacağım ne yazık ki. Anca yetiştiririm zaten :(

40 vote/80 yorum

"Çizdim kendi aklımca, hayatın resmini.
Bir şey bilmezdim aslında...
Karıştırdım tüm renkleri. Hata yaptım tabii.*"

Kulaklarıma dolan; Dilara'nın sesiyle ahenkle dans eden Timur'un gitarının sesi, gözlerimi açma isteğimi perçinliyordu. Üzerimde bir ağırlık vardı, boynumsa gıdıklanıyordu.

Kirpiklerimi kırpıştırdım, irislerim güç bela dışarıya çıktığında, karşıma ömrümde görebileceğim en güzel manzara çıkmıştı. Kırmızı dudakları, uykuda olması durumu nedeniyle, hafif aralıktı. Bir insanın, göz kapakları bile mi kalemle çizilmiş gibi olurdu? Olmuştu...

Dudaklarımı iki yana gerdim, biraz daha gersem, gözlerimin kıvrımlarıyla birleşebilirdi. Başımın altında, parlak mor renginde, yumuşacık kılıflı bir yastık bulunuyordu. Çağrı ise, kendi yastığını es geçmiş, göğsümde uyuyordu. Başını da köprücük kemiklerim ile boynumun arasına gömmüştü. Üzerinde oldukça ince, siyah bir sporcu atleti vardı. Kalın askılı ve bol olması, tişörtün kaymasını, köprücük kemiklerinden çok daha aşağısını görmemi sağlıyordu. Başımı hafifçe eğip, saçlarını öptüm. Bunu her yapışımda içime çektiğim, derin deniz kokusu, sarhoşmuşum hissi veriyordu. İçkiye gerek yoktu, biraz Çağrı yetiyordu.

Başımı kendi bedenime çevirdim. Üzerimde, kalçamın altında biten, V yakalı, oldukça hafif, şarap köpüğü renginde, ip askılı, saten geceliğim vardı... Çağrı'nın, aynı zamanda benim, yastıklarımızın rengindeki yumuşacık ince pike dizlerimize kadar örtüyordu.

Kaç dakika öyle kaldım, bilmiyorum fakat en sonunda ellerim yanaklarında yerini aldı. Başımı hafif yaklaştırıp, burnunun ucunu öptüm. "Ben senden önce ölmek isterim,**" derken saçlarını okşadım, devam ettim. "Gidenin arkasından gelen, gideni bulacak mı sanıyorsun?**"

Uyuyor olan Çağrı'yı seviyordum.

Çağrı'nın her halini seviyordum, Çağrı oluşunu seviyordum. Sırıtarak, belimdeki kolunu zorlukla çektim. "Allah'ım, bismillah!" Diyerek yana kaydım. Sevgilim, bir şeyler mırıldanmış, fakat dakikasında uykusuna geri dalmıştı. Ayağa kalkarken, başı boşluğu düşmesin diye, hızlıca yastığı yerleştirdim.

Her açıdan manzara gibi oluşunu neye yorumlamalıydım? Kusurların kusursuzluğunu dibine kadar yaşıyordu... Yatağımızın hemen yanındaki, dev boy aynasına kaydı gözlerim. Bacaklarım, boydan boya ortadaydı. Şubat sonuydu ama evin içi hamam gibi olduğu için, hiç kalın giysiler giymiyorduk.

Sırtımın açıkta kalan kısmını dolduran, belime kadar uzanan kahverengi saçlarımı, aynadan bakışlarımı çekmeden omzuma aldım. Bunu yaparken gülümsedim, bu halimi seviyordum. Peruk bile olsa, muhteşem hissediyordum. Başımı iki yana sallayıp, kenardaki valizden diş fırçamı alarak odadan çıktım. Yaklaşık 3 metre yürüyerek, tam karşıma denk gelen banyoya girdim. Kapıyı arkamdan kapatıp, başımı çevirdim.

Sarp, tıraş oluyordu.

Ah! Kapıyı çalmaya alışmam gerekiyordu... Gözlerim, çıplak sırtında dolaşırken, altındaki gri eşofmanına kaydı. Tam belindeydi, ne aşağı, ne de daha yukarı... Sırtındaki, iki kürek kemiğinin tam arasında, dövme dikkatimi çekti.

"Ya Sarp, bak bu dövme işi sonraya kalsa olmaz mı? Canın yanacak bak."

"Hazan. İlk dövmem değil, rahat olur musun biraz?" Sarp'ı delirttiğimi biliyordum fakat canı yanacaktı. İnsanlar, neden bedenlerine bir yazı veyahut bir şekli kazırlardı? Kendilerinden, canlarından değerli miydi görünüm?

Maşuka Mahallesi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin