"Beklemek cehennemdir, ama beklerim seni." ~William Shakespeare
Çağrı Zorlu
"Sevgilim... Sevdiğim... Ruhu Dünya güzelim... Ne olur uyan!" Kollarım arasındaki kadınla yığılıvermiştim, acıtıcı rüzgarla uçuşan kumların arasına.
"Hazan!" Melek çığlık atıyordu, bu kaçıncı Hazan deyişiydi, inanın bilmiyordum...
"Seni kimseye bırakmam ki ben, bırakmam buraya güzelim." Dedim kucağımdaki kadının buz gibi olmuş yanağını okşarken.
"Sen bu dünyaya ait olamayacak kadar güzeldin, sevgilim... İlk gördüğümdeki çingene güzelim benim..." Eğildim ve peruksuz başına bir öpücük kondurdum. "Sevdası güzelim... Beni bırakmış olamazsın ki sen!" Derken, başımı boynuna gömmüş, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım.
"Beyefendi! Artık almamız gerekiyor." Başımda konuşan adama döndüm.
"Sen benim sevgilimi hangi sıfatla alabilirsin ki!? Kimsin ulan sen? Vermiyorum Hazan'ı size!" Dedim ve ayağa kalktım. Hazan kucağımda, arabamıza gidiyordum. Hazan tam teşekkürlü hastanelerde tedavi olacak, yine bana aşkla bakacaktı. Ölmemişti ki O! Ölemezdi ki...
"Beyefendi zorluk çıkartmayın!" Adımlarımı hızlandırdım. Melek de yanımda geliyordu, Hazan'ı bırakmayacaktım.
Bu olanlar belki de rüyaydı! Sabah uyandığımda Hazan'a sarılıp; "Hazan bir rüya gördüm, ölecektim... Ama seni orada da bırakmadım." Diye anlatacaktım...
"Beyefendi yeter!" İki kolumdan tutan sağlık ekipleri beni geri çekerken, üçüncüsü kucağımdan Hazan'ı almıştı.
"Hazan!" Diye bir çığlık koptu boğazımdan. Görevlilerin kollarından kurtulmaya çalışıyor, delilerce çırpınıyordum. Hazan'ı kumların üzerindeki uzun siyah poşete yerleştirdiler. Kolu poşetten kaydığında, boğazım bağırmaktan patlayabilirdi...
"Son kez öpeyim, izin verin kokusunu ciğerlerime hapsedeyim, son kez öpeyim..." diye yalvardım görevlilere. Gevşettikleri kolları arasından sıyrıldım ve koşarak yanına gittim, dizlerimin üstüne çöküp, dışarıya düşen elini öptüm.
"Beni yalnız bırakmayacaktın ama... Söz vermiştin." Dedim ve çenesini öptüm. "Ansızın gittin benden... Ben bunu kabul edemiyorum Hazan..."
Uyansın, bana sarılsın istiyordum. "Koca adam, ağlama! Sen benim Çağrı'msın, kendine gel!" Diye çıkışmasını istiyordum. Yüzümü nefesi ile ısıtsın, elinin yapbozu yanaklarımla tamamlansın istiyordum.
"Artık gerçekten götürmemiz gerekiyor..." başımdaki kişiler bir şeyler söylüyorlardı ve ben dinlemiyordum. Ben zaten bitmiştim...
İnsan, yaşarken de ölürdü.
Deneyimlemiştim.
Hazan'ın eli siyah poşetin içine tekrardan konuldu, fermuar kısmı ayaklarından baş kısmına kadar çekildi.
Bitmişti...
Bazı hikayeler, yarım kalırdı ve rafa kaldırılırdı.
Oysa o hikayeye kim bilir, hangi umutlarla başlanırdı?.. Böyle son bulacağını bildiğimiz hiçbir hikayeyi okuyup, içine dahil olamazdık.
İşte bu yüzden, bilmemek bazen iyiydi.
Öyle özlemişim ki Çağrı'yı!
Sizi de öyle Maşuka'lılar!
Gelin sohbet edelim, çok özledim❤️
Ayağınıza taş değmesin:)
![](https://img.wattpad.com/cover/107764307-288-k536507.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maşuka Mahallesi (TAMAMLANDI)
Teen FictionHazan, biricik annesi ile Maşuka Mahallesi'nde yaşıyor. Maşuka Mahallesi... Bir mahalle ne kadar sıcak olabilir? Dedikoducu, pardon... Halka bilgilendirme yapan bu kadar kokuşuk, pardon... Ponçik teyze varken? Gençler, ailelerine yardım için, mah...